Engellinin varlığı neredeyse insanlık tarihi kadar eskidir. Tarihin en eski dönemlerinden bu yana toplumların özürlü bireylere yönelik tutumları, engelliler için var olan sağlık ve eğitim hizmetlerini önemli ölçüde etkilemiştir. Tarihsel gelişim içerisinde engellilere toplumların yaklaşımı farklılık göstermiştir. Bilimsel, teknolojik ve kültürel gelişmelere paralel olarak olumlu yönde farklılaşma görülmektedir. Çoktanrılı inanışların hakim olduğu dönemde (paganizm) engelli bir çocuğun, içinde bulunduğu aileye işledikleri bir suçtan ötürü tanrı tarafından bir ceza olarak verildiği düşünülmüştür. Bu yüzden engelliye yardım etmek, Tanrı’nın gazabını çekmek anlamına geleceği için, hiç kimse engelliye yardım etmez, engelli şehir dışına sürülür, yalnızlığa ve ölüme terk edilirdi.
Sonraki dönemlerde engelli insanların yok edilmediği ancak kötü işlerde çalıştırıldığı görülmüştür. Hor görülüp aşağılanan engelliler, değirmenlerde ve su depolarında hayvanların yerine işe koşulmuş, fuhuşta ve dilencilikte kullanılmıştır. Engelliler bazı toplumlarda da cüzzamlılarla aynı kolonide yaşamak zorunda bırakılmıştır.
Türkiye’de Engellilerin Durumu
20. yüzyıl Türkiye’sinde durum çok farklı olmamıştır. Engelliler, fiili olarak belki kötü işlerde çalıştırılmıyor, şehrin dışına itilmiyorlardı ancak, fiziksel engelleri yüzünden metropol şehirlerde bile dünyadan tecrit edilmiş bir durumda yaşamaya mecbur bırakılıyorlardı. Dünyanın görünebilen güzelliklerini cam pencerelerin arkasından seyretmekteydiler. Toplu taşıma araçları, alışveriş merkezleri, kaldırımlar, parklar, sinemalar, kamu binaları -ki buna okullar da dahildir- daha birçok mekan, engelli bireylerin kolaylıkla kullanabilecekleri alanlar olmadığı için engellilerin dünyayla ve toplumla iletişim kurması çok zordu. Bu durum engellilerin çalışma alanında istihdam edilmesini de güçleştirmiştir.
Engelliler Eğitim Yoluyla Toplumla Bütünleşmelidir
Engellerle dolu dünyamızda ve ülkemizde; okuryazarlığı olmayan, eğitim seviyesi düşük olan, okuyamadığı için istihdam edilemeyen sosyal güvencesi olmayan ve yoksul bir engelli profili karşımıza çıkmaktadır.
Yapılan araştırmalarda görülmüştür ki, engelliler toplumla birlikte yaşamak ve bütünleşmek anlamında ciddi sorunlar yaşamaktadır. Bunların başında da eğitim/eğitimsizlik gelmektedir. İletişimdeki sıkıntının temelinde, özel hayatın gelişmişliğinde, istihdamda, erişebilirlik/ ulaşılabilirlik sorunun aşılmasında, yaşam alanlarının ortak kullanımı veya kullanılamamasında; eğitim veya eğitimsizlik olgusu karşımıza çıkmaktadır. Özetle, tüm soruların ve sorunların çözümünün kaynağında eğitim/eğitimsizlik yatmaktadır. Engellilerin hayatlarını kolaylaştırmak için düzenlen yasa ve yönetmeliklerin yeteri kadar anlatılamaması ve anlaşılamaması nedeniyle, sorunlar çözülememiştir. Engellilerin hayatlarını kolaylaştırmak için düzenlenen yasa ve yönetmelikler, aksine engellilerin yaşamlarını zorlaştırmıştır.
Çıkarılan yasa ve yönetmelikler, engelliler, engelli aileleri ve işverenler tarafından yeterince anlaşılamadığı için yasalardan doğan haklar faydaya dönüşememektedir. Oysa devletin ilgili kurumları yasaların anlaşılmasını sağlamak, engellileri, yasa ve yönetmeliklerdeki haklarının neler olduğu konusunda bilgilendirmek zorundadırlar.
Özellikle; hukuki olarak, özürlülerin istihdamında temel dayanak olan 4857 Sayılı İş Kanunu işadamlarımıza, işverenlerimize, kurum ve kuruluşlarımıza yeterince anlaşılıncaya kadar bıkmadan usanmadan anlatılmalıdır. Bu yasanın iyi anlaşılması; engellilerin istihdamında, hem işverenin, hem de iş gören engellinin yararınadır. Ama ne yazık ki, başta 5378 sayılı Özürlüler Yasası olmak üzere, bu yasa da yeteri kadar anlatılamadığı için, uygulamadaki sıkıntılar yüzünden, faydaya dönüştürülememiştir. Oysa üreterek toplumda saygın bir yer edinmek isteği her sağlıklı insan gibi, engellilerin de temel arzusudur.
Çözüm Mevcut Yasa ve Yönetmelikleri Uygulamakta
Yeni yasalar çıkartmak yerine, mevcut yasa ve yönetmelikler doğru bir şekilde, kişi, kurum ve kuruluşlara anlatılmalı, çıkarılan yasa ve yönetmeliklerin eksiksiz uygulanması sağlanmalıdır. Elbette bu yasa ve yönetmeliklerin doğru anlaşılmasında ve eksiksiz uygulanmasında görevli ilgili tüm kurumlar, başta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesinde kurulan, misyonu itibariyle, kurumlar arasında koordinasyon görevini sağlamak olan, Yaşlı ve Engelli Genel Müdürlüğü olmak üzere, tüm paydaş kurumlar, özel sektör temsilcileri, belediyeler ve alanda çalışan memurlar bilgilendirilmelidir.
Bunun yanı sıra, engelliler de kendileri için hayati önem taşıyan yasa ve yönetmelikleri takip etmeli, uygulanmasında ısrarcı olmalıdırlar. Çünkü bilgi; insanın kendisine olan güvenini artırır, daha güçlü olmasını sağlar. Bu herkes için geçerli bir kuraldır. Ama engelliler için bilgi; her şeyden daha önemlidir. Onun özgüveni ve başarısı bu bilgiyle doğru orantılıdır. Bu bilgi ile artık ne yapacağını, nereye başvuracağını, hangi haklara, hangi oranda sahip olacağını bilir.
Şimdiye kadar yaptığımız, gerek akademik gerekse gözleme dayalı tüm çalışmalarımız göstermektedir ki; engellerle dolu dünyamızda ve ülkemizde; okuryazarlığı olmayan, eğitim seviyesi düşük, okuyamadığı için istihdam edilemeyen sosyal güvencesi olmayan ve yoksul bir engelli profili görülmektedir. Eğitimsiz bir engelli ne kendisine ne de topluma fayda sağlayabilir.
Mustafa Öztürk / Üsküdar Üniversitesi Sağlık Meslek Yüksek Okulu Öğretim Görevlisi
Sayı 156 / Güz 2016