Birlikte yaşama, geçmişimizden miras kalan nostaljik bir hatıra yahut tarihi bilgi olmanın ötesinde bugünün toplumsal yapısı açısından mecbur olduğumuz fiili bir durum ve aynı zamanda köklü bir kültürün yansımasıdır. Kültürümüzü oluşturan ana omurganın dinimiz ve geleneğimiz olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, ancak dinimizi sağlıklı bir biçimde anlayıp yaşamanın sonucunda oluşabilecek/ulaşılabilecek olan ortak kültürün bizi daha fazla bir arada tutacağını yakinen görmüş oluruz. Birlikte ve bir arada yaşamayı olumsuz etkileyen iç ve dış etkenlerden bahsetmek mümkündür. Özellikle emperyalist güçlerin öteden beri birlikte yaşamamızı engelleme çabası içerisinde olduğunu hatırlamakla birlikte iç etkenlerin de farkında olmamız gerekir. Çünkü birkaç asırlık mağlubiyetin de etkisiyle kendi içimizde henüz birlikte yaşama kültürünü tesis ettiğimiz söylenemez. Ancak zaman içerisinde toplumsal olgunlaşmamıza ve gelişmemize bağlı olarak daha etkin bir biçimde bu kültürün yaygınlaşacağını ve daha nitelikli bir şekilde kök salacağını birlikte göreceğiz. Nitekim burada topluma ve özellikle de “sivil toplum” diye adlandırdığımız yapılara düşen de bu vakıayı daha nitelikli hale getirmek için gerekli inceliği ortaya koyup azami gayret göstermek olmalıdır. Küçük hesaplara girmeden ve önyargıları ortadan kaldırarak yola çıkıldığı takdirde “bereket”e dönüşecek bir birliktelikten bahsetmek mümkün olacaktır ki bu birlikteliğe biz “cemaat” diyoruz. Cemaat olmanın “ümmet” olmakla insicamlı birlikteliğini tesis ettiğimizde zaten ideal topluma da yol almış oluruz.
İletişimin hızı, etkileşimi de beraberinde getirir. Savaş, ekonomik nedenler, göçler vb. durumlar milletleri, çok uluslu, çok kültürlü bir toplum yapısına mecbur kılar. Bizim gibi geçmişinde yani mayasında birlikte yaşama kültürü olan bir toplumun, aynileşmeye zorlamadan adalet çerçevesinde yeniden bir model sunmasına imkan sağlamalıyız.
15 TEMMUZ MİLLET DAYANIŞMASI İÇİN BİR MİLAT
Ortak paydalarımıza baktığımızda birlikte yaşamamıza engel teşkil edecek hususların esasta çok fazla olmadığını söyleyebiliriz. Farklılıklarımızın ve ön yargılarımızın birer çatışma alanına dönüştürülmesine izin vermemek için etkileşimin avantajlarını kullanmak durumundayız. Aksi takdirde etnisite, mezhep, meşrep üzerinden yaklaşımlar sergilediğimizde önyargılarımızın depreşmesi ve farklılıklarımızın zenginliğe değil ihtilafa dönüşmesi kaçınılmaz olacaktır. Kur’an-ı Kerim’de insanlara hitaben, “birbirinizi tanımanız için sizleri farklı kabilelere ayırdık” şeklinde geçen ayete baktığımızda, birlikte yaşamanın değerine yapılan vurgunun yanı sıra tanışmanın ve iletişim kurmanın kıymetli olduğunu da görüyoruz. Birbirimizin yaratılışını doğru anladığımız ölçüde karmaşa ve çatışmaların da ortadan kalkacağını söyleyebiliriz.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra ayrıştırmanın bizi güçsüz kıldığına bir kez daha şahit olduk. Kürt-Türk, Alevi-Sünni, her tür ayrımı bir kenara bırakarak millet dayanışması gibi erdemli bir dayanışmayla birlik olmanın önemini tecrübe ettik. Ümmet olma bilincini mikro planda tüm hücrelerimize kadar hissettik. Bizi birbirimize düşürmeye yönelik içeriden ve dışarıdan müdahalelerin olduğu bir darbe girişimine maruz kaldık. Bu girişimi de toplumsal mutabakatımız ve mukavemetimizle aşmayı başardık. Birlikte direndik ve ortak noktalarda buluştuk. Farklı eğilimlerde farklı yaşam tarzlarındaki insanlar topyekûn tanklara mukavemet ettik. Vatan, millet, bayrak, din, ezan, sala gibi ortak noktalarda buluşmamızın, geleceğe dönük birlikte yaşama kültürünü güçlendirmesi ve sağlıklı bir zemine oturtması açısından çok iyi bir imkan sunduğunu düşünüyorum. Elbette farklılıklarımızın zenginliğini göz ardı edemeyiz. Ancak farklılıklarımızın yanı sıra bizi biz yapan değerlerimizi, bütünlüğümüzü, geleceğimizi hedef alan bir müdahale söz konusu olduğunda da birlik ve beraberlik çerçevesinde ortaya çıkacak ortak limanlarımıza sığınmak durumundayız.
İnsanlar gibi kurumların ve devletlerin de samimiyetlerinin önemli olduğunun altını çizmekte fayda var. Detaya indiğinizde kişilerin ve kurumların eksikliklerinden bahsetmek mümkün ancak ilişkilerini samimi bir zemin üzerinde inşa eden kurumlar iletişimlerini samimiyet ekseninde genişletip geliştirdikleri ölçüde önyargıları ve anlaşmazlıkları azaltmış ve birlikteliği berekete dönüştürmüş olurlar.i
Halit Bekiroğlu / ÖNDER Genel Başkanı
Sayı 156 / Güz 2016