onbeştemmuzikibinonaltı
yaz gecesi
sinsi adamların geceye sızdığı yerden
yurdumun üstüne çökünce bir kabus
ellerini ovuşturunca sınır ötesi
okyanus ötesi
karanlık hücrelerde beslenmiş bir ihanet
bir meraktır yayılan
bir bilinmezlik
sonrası tüm çıplaklığıyla zifiri bir felaket
biz ülkemizi hesapsız, kitapsız sevenler
kızı, kızanı
genci, yaşlısı
ak sakallı dedesi, kundaktaki bebesiyle
hesaba katılmayan, hesapta olmayan
yürek yangının parlamasıyla ortaya çıkan bizler…
dağıyla, taşıyla
yağmuruyla, rüzgarıyla
güneşiyle, bulutuyla
erzurumda çifte minare, istanbul’da süleymaniye’yle
iki kıtanın birleştiği yerde,
kanla alınan özgürlüğün köprüsüyle
akdeniz’de yüksek dağları, masmavi sularıyla
karadeniz’de yaylaları, kibrit alevi hızında horonuyla
ege’de zeybeği
çıkurova’da mümbit toprağıyla
meriç’in, tuna’nın, dicle’nin, fırat’ın suladığı,
hayat verdiği bereketli ovalarıyla
buğdayıyla, başağıyla
ezanıyla, türküsüyle
ayyaşıyla, sarhoşuyla
secde izini bir özgürlük timsali taşıyan alınları
zalime karşı direnen
rükûya eğilmiş başlarıyla
uzak diyarlardan
yüzünü görmediğimiz, sesini duymadığımız
dumanlı dağları, engin denizleriyle güzelim ülkemizi
bir direniş, bir merhamet kalesi olarak gören
gönül iklimimizin kardeş dualarıyla
güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar uçsuz bucaksız
yani bir bütün halinde
topyekün bir vicdan ordusu…
çıktılar ortaya
ihanetin karanlığına meydan okudular
yollarda, kışla önlerinde havalimanlarında
ankara’da, istanbul’da çok uluslu
çok yüzlü fitnenin metastas yaptığı sokaklarda
hainlerin kol gezdiği her yerde
aydınlık bir sabaha uyansın diye yeryüzü
küresel hesapların ağında
kurda kuşa yem olmasın diye çocuklarımız
aşkımız, hayallerimiz
okyanus ötesi hedeflerin kurbanı olmasın diye
istikbalimiz
tankların, bombaların önünde
ölüm kusan silahlara doğru yürüdüler
eğilmediler, bükülmediler
ser verdiler, can verdiler
yârini sever gibi ince hassas
toprağını seven, ülkesini seven
kara yağız delikanlıların
çocuğunu korur gibi meydanlara koşan
gönlünü vatan bilmiş anaların, kızların
zihnini, fikrini sınır ötesi planların kucağına koymamış
özgürlüğü bir alınyazısı gibi yüreğinde taşıyan
yedi düvelin salyalarının aktığı
hoyrat rüzgarlara direnen
sert yamaçlarda yalnız açan bir çiçek timsali güzel yurdumun
ağır, mütevekkil, mahzun, suskun, onurlu insanları
küresel çıkarlardan habersiz
finans kapitalizminin uzağında
bunca uyruklar arasında uyumsuz
başına buyruk yaşayan
gönül dilinden gayrı dil bilmeyen, kariyersiz
modern kahinlerin çözemediği
meçhuller ordusu…
üzerinde yaşadığı toprağın
yediği ekmeğin, içtiği suyun hatrına
vatan dediler
millet dediler
bayrak dediler
ille de istiklâl dediler…
bir yaz gecesi
karanlığında ihanetin
gün ağarınca beliren vahşetin
tuzağından geçtiler
şehit oldular
şahit oldular
gazi oldular…
dosta, düşmana
bugünden yarına
başı dik
alnı açık bir millet
bir özgürlük
bir vatan
bir destan bıraktılar
Yusuf Şahin / Şair
Sayı 156 / Güz 2016