* Bu yazı dergimizin Ekim 1967 tarihli 32. sayısında yayımlanmıştır.
1951’de Mısır’da Kahire’de meşhur İslam Sanat Âlimi İngiliz Kresweli mutenâ kütüphanesinde ziyaret etmiştim. Sorum üzerine bana nasıl yetiştiğini anlattı:
-Babam çok zengindi. Londra’ya 100 kilometre ileride gece yatılı mektebimin taksitini öder, fakat kitap, kâğıt ve kalem ihtiyacımdan başka harçlık vermezdi. O kadar ki tatilde eve gitmem için yol parası bile göndermez, eşyamı sırtıma yükleyerek eve üç gün yürüyerek giderdim…
Sanki Mevlâna’nın İlâhi aşk hocalarından Tebrizli Şems’in dediği gibi:
-Bir öğrenciye zillet ve gurbet lazımdır.
Gazetelerde okuyup duruyoruz. Şu İngiliz Veliahdı Charle’ın tahsili safahatını. Saraylarından uzak bir yerde, tenbel odacılık ve dikkatsiz hizmetçilik derdi olmayan bir mektepte diğer çocuklar gibi okuyor. Yatağını kendi yapıp düzeltiyor. Bulaşığına kadar yıkıyor. Şimdi de biraz haşarımsı belirtiler yüzünden Avustralya’da bir mektebe sürüyorlar. Sebep şu: Hayatı, zorluklarını, mahrumiyetlerini öğrenmekle sağa sola bakmayıp sıkı bir disiplinle âdeta paspas yetiştirir gibi okutmak.
Böyle tavsiyede bulunan ve yaptıranların hakkı yok değil. Yemek ateşin zoriyle pişer. Kim bir mumla su kaynatabilmiştir? Naz ve nimetle çocuk okutulmaz. Bir çocuğun iyi yetişmesi için akıl, zeka, dikkat, hattâ mahrumiyetler lazımdır. Gelelim bize.
Cidden sayılı mütefekkirimiz Yahya Kemal derdi ki: Memleketimizin temeli fakirlik üzerine kurulmuştur. Türk milleti bulamamış, yiyememiş, lâkin dinç kalmış. Fakirlikten bir medeniyet kurmuş ve bize koca bir vatan bırakmıştır. Paşazâde ve mollazâde bulmuş, yemiş ve dejenere de olmuş.
Rahmetli Sadrıazam Salih Paşa Harbiye’de öğrenci iken babasının arabasına binmez ve hafta sonları yolladığı faytonuna binmez. Arkadaşlarından ayrılmaz ve onlarla beraber yürüyerek evine gelir. Ne babası her hafta (makam arabası olmayan) hususî faytonunu göndermekten, ne de subay namzedi Salih binmemekten bıkmamıştır. Arkadaşları arasında rüchaniyeti olabileceğini hayatı boyunca kabul etmemiştir. Ama adam olmuştur. Bütün hayatı hizmetlerle doludur. Fazilet örneği olarak yaşamıştır.
Şimdi varlıklıların çocukları böyle mi? Babanın ve ailenin hangi çeşit arabası varsa onunla mektebe gönderilir, öğleyin sefertaslariyle yemekleri gider. Böyle çocuk okumaz ve okutulmaz. Aman gıdasından kesilmesin de verem olmasın, ananın baş kaygısıdır. Çocuk öğleyin mükemmel yer. Öğleden sonra o mide dolgunluğu hastasıdır. Daha sabah kahvaltısını hazmetmemiş iken üstüne yemek. Artık biz onu dertli ettik. Öğleden sonra derste onun aklı ve fikri uyur. Kafasına bir şey girmez.
Derslerinde ve imtihanlarında muvaffak olamaz. Amma fakir arkadaşı, öğleyin pekâlâ gıdasını aldığı peynir ekmek- le derslerini donuklaşmayan zekâ ve çalışması ile takip eder ve muvaffak olur. Hayatta da kafasiyle kazananlar, adam olanlar bunlardır. Şüphesiz ki bu umumî bir kaide değildir. İstisnaları muhakkak vardır, fakat ne kadar azdır. İçtimaî tarihimiz bunun acı misalleri ile doludur. Toplansa kitap olur.
Bir de varlıklı aileler çocuklarını yeni elbiselerle ve sık sık değiştirilen ayakkabılara ve bol harçlıklarla mektebe yollayarak fakir çocukları kıs- kandırırlar. Ve bu refahla büyütülen çocuklar onları hakir görebilir. Şüphesiz temizlikte örnek olmalıdır. Ama böyle lükste değil.
Ben bir çocuk hatırlarım. Orda tahsilinde annesi ona mektebe giderken bir yeni ayakkabı giydirememiştir. Sebebi sorulduğunda:
-Anne bizim çok sevdiğimiz ve dersine bu cihetle çok çalıştığımız bir hocamız az para alıyor. Evi de kira imiş ve bir sürü de çocuğu varmış. Tek ayakkabısını yamatıp yamatıp giyiyor. Arkadaşlar da öyle. Ben sayende temiz giyiniyorum. Bir de onlara karşı yeni ayakkabı giyemem. İsrar edilmiş, o da dayatmış, giydirememişler. Demokrasi dünyasında öğrenciler aristokrat yetiştirilemez. İşte gelecekte İngiliz Kralı olan çocuğu gazetelerde okuyun, nasıl yetiştiriyorlar? Çünkü yarım yamalak tahsil yapması gayet değil. Maksad adam olması. Bir zengin baba çocuğunun istikbalini diğer fakir arkadaşları gibi temin etmeli İşte o zaman servet ona yarar ve haklı ise onun kıymetini bilir. Okuması fakirlik disiplin içinde olmazsa bırakılan servet ona felaket getirir.
Ord.Prof.Dr.A.Süheyl Ünver
Sayı 156 / Güz 2016