4 Şubat 1517’de Yavuz Sultan Selim ve Osmanlı Ordusu Kahire’ye girmiş ve Memluklerden halifeliği almıştır.
İslam devletlerinde halifelik ümmetin öncüsü olmak, yol açıcı, sorunları giderici konumda bulunmak gibi durumlara denk gelmektedir. Hulefa-i Raşidin ile başlayan ve Emeviler, Abbasiler, Fâtımîler, Memlükler ile devam eden hilafet nitekim Osmanlı Devleti’nin halifeliği temsil edecek konumdaki gücü dolayısıyla uzunca süredir bekleniyordu. 1512’de tahta çıkan Yavuz Sultan Selim hedefini doğuya yöneltmişti. Doğu seferlerinde sonuca ulaşmadan İstanbul’a dönmemek gibi yüksek bir ideali olan Yavuz Sultan Selim, orduların geçemeyeceğine inanılan Sina Çölünü geçerek Kahire’ye ulaşmıştır. Ridaniye Savaşı gibi büyük bir savaştan sonra Kahire’ye ulaşan Yavuz ve ordusu şehre zarar vermeden girmek niyetindeydi fakat Memluklerin hükümdarı Tomanbay ve bir kısım ordu direniş gösterince şehrin bir kısmı zarar görmüştür. 4 Şubat 1517’de Yavuz Sultan Selim ve Osmanlı Ordusu Kahire’ye girmiş ve Memluklerden halifeliği almıştır.
Yavuz Sultan Selim halife olduktan sonra Kahireliler tarafından Hakimül Harameyn (Mekke ve Medine’nin hâkimi) olarak anılmaya başlanınca Kahire Camii’nde insanlara seslenip şu tarihi açıklamayı yapamıştır: “Ben ancak Hadimül Harameyn (Mekke ve Medine’nin hizmetkârı) olabilirim.” Peygamber Efendimiz Hazret-i Muhammed’in yolundan ayrılmamayı şiar edinmiş bir padişah olan Yavuz, Efendimize ait Kutsal Emanetlerin İstanbul’a getirilmesini istemiştir. Nitekim 6 Temmuz 1517’de Kutsal Emanetler İstanbul’a ulaşmıştır. Daha sonraki yıllarda farklı İslam ülkelerinden getirilen Kutsal Emanetler ile de genişletilmiştir, bunlar arasında:
Yavuz Sultan Selim, halifeliği aldığı III. Mütevekkil’i İstanbul’a getirmiş ve himayesine almıştır. Dedesi Fatih Sultan Mehmet gibi fetih ruhu ile dolu Yavuz, doğu seferlerinden huzur içinde İstanbul’a dönünce artık seferlerini batıya yapmaya karar vermiştir. Edirne’de sefer hazırlıklarını başlattıktan sonra kendisi de katılmak için hazırlıklara başlamıştır fakat sırtında çıkan çıban gün geçtikçe büyümüş ve Yavuz Sultan Selim’i ıstıraplara gark etmiştir. Buna rağmen Batı seferinden vazgeçmeyen Yavuz, Edirne’ye doğru yola çıkmış fakat yolda hastalığı daha fazla ilerleyince Çorlu’da durmak zorunda kalınmıştır. Bir müddet sonra da burada vefat etmiştir. Yerine o vakitler Manisa Valisi olan I. Süleyman (Kanunî Sultan Süleyman) geçmiştir.
88.İslam Halifesi olan Yavuz Sultan Selim 8 yıllık padişahlığı süresince birçok önemli eseri İslam beldelerine kazandırmıştır. Bunlardan bazıları şunlardır:
- Elbistan Ulu Camii
- Diyarbakır Fatih Paşa Camii
- Şam Muhyiddin İbnûl Arabî Camii
- Muhyiddin İbnûl Arabî’nin türbesi (Yavuz Sultan Selim’in çabaları ile yeri tespit edilmiş ve türbe yapılmıştır)
- İstanbul Sultan Selim Camii (Vefatından sonra inşası tamamlanmıştır.) Yavuz Sultan Selim şiire özellikle ilgi duyan Osmanlı padişahlarındandır. Savaş meydanlarında ve uzun seferlerde geçen ömrünün yılları içerisinde şiir hep yanında olmuştur. Selimî mahlası ile yazdığı şiirlerde farklı yazım tekniklerini de kullanmayı ihmal etmemiştir. Şah İsmail ile savaş meydanlarını aşıp devam eden yazılı atışmaları bağlamında yazıldığı rivayet edilen şiiri şöyledir:
Sanma şâhım herkesi sen sâdıkâne yâr olur
Herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyâr olur
Sâdıkâne belki ol bu âlemde dildâr olur
Yâr olur ağyâr olur dildâr olur serdâr olur
Mustafa Toprak / Televizyoncu, Yazar
Sayı 157 / Kış 2017