Size tarihçilere göre ilk Müslüman Türk fotoğrafçı olan Rahmizade Bahaeddin Bediz Bey’den bahsedeceğim. Hanyalı varlıklı bir ailenin oğlu olarak 1875 yılında dünyaya gelir, Bahaeddin.
Çocukluğu Girit’te geçer. Sonrasında iyi bir eğitim alması için ailesi onu İstanbul’a getirir. Mekteb-i Sultani’ye kaydederler. Mekteb-i Sultani’de okurken babasını kaybeder, Bahaeddin. Mezun olur olmaz da Girit’e dönmeye karar verir. Gitmeden, her gün önünde durup baktığı dükkândan içeri girer ve biriktirdiği hatırı sayılır parayla şık, ahşap bir makina satın alır.
Girit’e vardığında 20 yaşındadır ve babasından kalan miras ile Girit’te kitap ve kırtasiye dükkânı açmaya karar verir. O zaman Osmanlı’ya memur olmak en gözde meslektir ve ailesi de bu yönde hareket etmesini ister. Ne de olsa iyi bir eğitim almıştır. Ama Bahaeddin buna heves etmeyecek, ticareti tercih edecektir. Dükkânı açar ve İstanbul’dan aldığı fotoğraf makinesini de dekor amaçlı olarak vitrine koyar.
Adadaki yabancı askerler ailelerine göndermek için fotoğraf çektirmeye ihtiyaç duymaktadır ama adada bir fotoğrafçı yoktur. Kırtasiye vitrinindeki fotoğraf makinası gelip geçerken askerlerin gözüne çarpar. Bahaeddin Bey’e kendi fotoğraflarını çekmeleri konusunda ısrar ederler. Bir iki derken çok kısa sürede bu durum adada duyulur ve dükkânın önünde fotoğraf çektirmek için adeta uzun kuyruklar başlar. Artık kırtasiyecilikten çok daha fazla fotoğrafçılıktan geçimini sağlamaya başlamıştır.
Bahaeddin Bey, çektiği bu portre fotoğrafları dışında Girit’i de fotoğraflamaya merak salar. Adanın doğasını, limanlarını, köylerde ve şehirde yaşayan insanlarını kartpostallara dökecek ve 205 adet fotoğraftan oluşan bir kartpostal koleksiyonu meydana getirecektir. Girit yerel parlamentosu Yunanistan’a bağlanma yönünde kararlar almaktadır ve adada ayaklanmalar, karışıklıklar dinmiyordur. Bahaeddin Bey, 1910 yılında 35 yaşına geldiğinde bir başka Ege şehrine, İzmir’e taşınmaya karar verir. Artık onun mesleği fotoğrafçılıktır ve beş yıl kadar İzmir’de bu işi sürdürür. Bu dönem içerisinde acı haber de ulaşacaktır; Girit, Balkan Savaşları sonunda artık tamamen Osmanlı’nın elinden çıkar. 1915 yılına gelindiğinde 40 yaşına varmıştır ve lise hayatının geçtiği İstanbul’a tekrar dönmeye karar verir.
İstanbul’da bir fotoğrafhane açmaya karar verir, Bahaeddin Bey. Babıali Caddesinde ilk dükkânını açar. İsmini de, o dönem bir hürriyet kahramanı olarak görülen Resneli Niyazi’ye hayranlığından dolayı Resne Fotoğrafhanesi koyar. O zamana kadar fotoğrafçılık işi İstanbul’da gayrimüslimlerin elindedir ve Resne Fotoğrafhanesi bunlara, sahibi Müslüman olan, tek rakiptir. Kısa zamanda iki farklı semtte daha şubeler açarak İstanbul’da büyük üne kavuşur.
Derken savaşlar biter ve yeni Türkiye Cumhuriyeti kurulur. Malum mübadele süreci gerçekleşir. Yunan sınırları içerisinde kalan çoğu yerde olduğu gibi Girit’teki tüm Müslümanlar da Anadolu’ya getirilir. Artık Bahaeddin Bey’in Girit’te akrabası da kalmamıştır. Ancak onun aklı, gönlü hep oradadır ve kalan ömrü, adada geçen yıllarına özlemle geçecektir.
Bahaeddin Bey, cumhuriyet döneminde de İstanbul’da fotoğrafhane işletmeye devam eder.
1935 yılında 60 yaşındayken ani bir kararla Ankara’ya taşınır ve orada “Otopus” ismiyle bir fotoğraf stüdyosu açar.2 Yıl sonra Türk Tarih Kurumu’ndan kendisine iş teklifi gelir. Artık kurumun fotoğraf departmanının yöneticisidir. Yıllar önce ailesinin istediği memurluk işine 62 yaşında bir kıyısından dâhil olmuştur. Buradaki görevi tamamlanınca yine İstanbul’a geri döner ve 1951 yılında 76 yaşındayken İstanbul’da vefat eder.
Rahmizade Bahaeddin Bediz Bey, Türkiye’de fotoğrafçılığın öncülerinden kabul edilir. Büyük cam negatifler kullanarak ahşap makinelerle çekimler yapmıştır Eserlerinde hep incelik ve detayların peşinde olmuştur ve fotoğraflarına bakınca bu kendine özgü üslubu hemen göze çarpar. Hayattaki en büyük arzusu bu topraklara bir fotoğraf okulu bırakmaktır ama maalesef bu hayalini gerçekleştiremeden bu dünyadan ayrılır.
Ahmet Cora / Yazar, Şair
Sayı 157 / Kış 2017