MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI MÜSTEŞARI DOÇ. DR. YUSUF TEKİN:
MİLLİLİĞİMİZİ KORUYARAK EVRENSELLEŞMEK ZORUNDAYIZ
M.E.B. Müsteşarı Doç. Dr. Yusuf Tekin ile Eğitim sistemimizin sorunlarını, içinde bulunduğu durumu, gelecekte eğitimle ilgili yapılması düşünülen projeleri konuştuk.
Fikri Cumhur: Türkiye’de eğitim daima siyasal gündemin bir parçası olmuştur. Bununla birlikte eğitimin en önemli sorunlarından biri de toplumdaki beklentileri karşılayacak yerli ve milli bir yaklaşım ve felsefenin tam olarak oturmamış olması. Bu sorundan kurtulmak adına bize uygun bir eğitim felsefesi inşa etmeye nereden başlamalıyız?
Doç. Dr. Yusuf Tekin: Esasında bu sorunuz, kendi yanıtına ilişkin ipuçlarını da içinde kısmen barındırıyor. Zira eğitim her ne kadar siyasal ajanda ya da gündemin vazgeçilmez ve en öncelikli konu başlıklarından biri olsa da, güncel siyasal tutum alışlarla veya kaygılarla değil, orta-uzun vadeli bir program dâhilinde ele alınması gereken, yaşamsal düzeyde önemli bir politika alanıdır. Oysa ülkemizde yakın zamanlara dek eğitim alanının çoğunlukla siyasal ve toplumsal konjonktürle kayıtlı bir pragmatizmle ele alındığını, günün ya da devrin ihtiyaçlarını karşılamaya dönük bir kolaycılıkla şekillendirildiğini görürüz. Bu da, özgün ve kendi geleneklerimizle-medeniyet değerlerimizle uyumlu bir eğitim felsefesinin inşasına engel olduğu gibi, nitelikli ve uzun vadeli bir planlamaya dayanan eğitim ikliminin oluşmasına da imkân sunmamıştır. Tabii bu tablonun güçlü ve tek parti iktidarının işbaşında olduğu son on beş yıl içinde değişmeye başladığı da inkâr edilemez bir gerçekliktir. Bu dönemde ülkemizin hemen her alanda yaşadığı köklü değişim-dönüşüm süreci kapsamında eğitim alanı da yeniden ve özgün bir çerçevede dizayn edilmeye başlanmıştır. Bu başlangıcın dayandığı temel zemin ise, insana özgü en yüce yetenek tecellisi olan aklı ve ilmi merkeze alan, kendi özüne bağlı ve yekdiğerine karşı saygılı olan/olmayı öğreten kadim ve güçlü medeniyetimiz ve onun kuşatıcı değerleridir. Bugün, her ne kadar istediğimiz düzeyi henüz yakalayamamış olsak da, bir yanıyla bilimsel olanın evrenselliğini, diğer yanıyla da kültürel olanın yerelliğini/ milliliğini içeren kapsayıcı bir eğitim politikasının inşasının edilmeye başladığını söyleyebiliriz.
F.C.: Eğitimde sürekli millilik vurgusu yapılıyor. Kesinlikle buna ihtiyacımız var. Ancak eğitim fıtrat ile ilgili olduğu için fıtrilik, insanilik, doğallık, özgürlük vurgusunun da en az millilik vurgusu kadar, hatta ondan daha fazla olması gerekmez mi?
Y.T.: Aslında ben de tam olarak bunu anlatmak istiyordum. Eğitim hem insani varoluşumuzun evrensel doğasına uygun ve onu geliştiren bir felsefe üzerine bina edilmeli hem de ait olduğumuz tarihin, geleneğin ve medeniyetin temel karakteristiğini taşıyan milli bir içerik taşımalıdır. Biz ne çağdaş dünyadaki gelişmelere ve bilimsel hakikatlere sırtımızı dönebiliriz ne de kendi kimliğimizi oluşturan ana unsurlardan vazgeçebiliriz. Kaldı ki, bunlar birbirini dışlayan değil, tamamlayan unsurlardır. Biz milliliğimizi koruyarak evrenselleşmek, insani hasletlerimize sahip çıkarak özgürlükçü ve doğal bir gelişme sürecine hayat vermek zorundayız. Ancak bu sayede eğitimde arzu ettiğimiz hedefleri yakalayabilir, çocuklarımızın hem doğal ve fıtri gelişimini esas alan hem de pedagojik ihtiyaçlarını karşılayan zengin bir müktesebat üretebiliriz.
F.C.: Bir yandan günün getirdiği acil ihtiyaçları karşılarken bir yandan da geçmişin tektipleştirmeci yaklaşımından uzak bir eğitim sisteminin inşasına odaklanıyoruz. Önceliğimiz ne olmalıdır?
Y.T.: Burada bir öncelikten değil, eşzamanlılıktan bahsetmek daha doğru olur diye düşünüyorum. Zira biz eğitim sistemimizi hem geçmişin olumsuz etkilerinden arındırmanın hem de kısa-orta ve uzun vadeli bir planlama dâhilinde geliştirmenin gayretiyle hareket ediyoruz. Bütün bunları bir arada ve eşzamanlı olarak gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Tabii bu çabamızın, yukarıda bahsettiğim hususlar dışında ve onlarla birlikte iki temel dayanağı daha bulunuyor: Birinci dayanağımız, çocuklarımızın ve gençlerimizin kendi dinamizmlerine ve ideallerine uygun bir özgürlük ortamı içinde eğitim hayatlarını sürdürmelerini sağlamak. İkinci dayanağımız ise Türkiye gibi ekonomisi giderek gelişen ve küresel bir güç olma yolunda hızla ilerleyen bir ülkenin ihtiyaç duyduğu nitelikli insan gücünü yetiştirmek. Yani bir yandan geleceğimiz olan gençlerimizi mümkün olan en nitelikli şekilde yetiştirmenin gayretini taşırken, diğer yandan da ülkemizin gelişme sürecine katkı sunmak istiyoruz. Eğitim alanına yönelik nicel ve nitel tüm yatırımlarımızı bu öncelikler eşliğinde ve eşzamanlı olarak gerçekleştiriyoruz. Okullarımızdaki fiziksel ve teknik altyapı eksikliğinin giderilmesinden müfredatın daha bilimsel ve demokratik bir içerik kazanmasına, bu coğrafyaya ait ortak değerlerin yer aldığı bir eğitim pratiği oluşmasına, salt yarışmacılığı esas alan dershane ve benzeri yapılara son verilmesinden öğretmen yeterliliklerinin artırılmasına dek uzanan geniş bir alanda bu çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
F.C.: Evet, dershaneler resmen kapatıldı. Ancak farklı isimler, farklı yapılar ve farklı yöntemlerle dershane türü yapıların çalışmaya devam ettiği görülüyor. Okul dışı destek eğitimine ihtiyaç nasıl azaltılacak ve okul dışı yapılar eğitim sistemimizin paraleli olmaktan nasıl kurtarılacak?
Y.T.: Belirttiğiniz gibi dershaneler eğitim sisteminin bir parçası olmaktan çıkarıldı. Böylece eğitim sistemindeki ezberci anlayışın ana dinamiklerinden birini oluşturan, öğrencilerimizi çok genç yaşta salt sınav odaklı bir sürecin ve yoğun bir çalışma temposunun içine sokan bu yapıların yol açtığı olumsuzluklara son verecek bir süreç başlatıldı. Tabii bu devam eden ve beraberinde başka gelişmeleri de tetikleyen bir süreç. Örneğin bu sürecin bir devamı olarak kamuoyunda SBS olarak bilinen elemeye dayalı sınav sistemini de kaldırdık ve bu sayede çocuklarımızın geleceğinin anlık bir performansa bağlı olarak şekillenmesine son verdik. SBS yerine oluşturulan yeni modelle birlikte, öğrencilerin ortaokul yaşantısı boyunca sergiledikleri performansın tamamının bir ölçüde belirleyici olacağı sınıf ve öğretmen odaklı bir uygulamayı hayata geçirdik. Sınav stresini en aza indiren, öğrencilerin sosyal hayata ve ders dışı etkinliklere zaman ayırmasını sağlayan, okulu-öğretmeni merkeze alan bu yeni modelin ilerleyen yıllarda daha da gelişeceğini ve daha sonrası için de kullanılabilecek yetkinlikte bir referans modele dönüşebileceğini söyleyebiliriz. Yine ihtiyaç duyan tüm öğrencilerimize ücretsiz bir şekilde takviye kursları düzenliyoruz. Bu kurslara isteyen herkes herhangi bir bedel ödemeden iştirak edebiliyor. Tabii bunun dışında, kanun ve mevzuata aykırı bir şekilde çalışmalarını sürdüren yapılar olduğu duyumları Bakanlığımıza da zaman zaman ulaşıyor. Bu yapılar kesinlikle Bakanlığımızın denetimi altında olmayan, müfredat ve programlarının onaylanmadığı, standartlarının belirlenmediği illegal kurumlardır. Şunun altını çizmek gerekir ki, bu yapılar kesinlikle çocuklarımıza yarar değil zarar getirecektir. Müfredat dışı öğrenmeler, kazanım dışı çalışmalar öğrencilerimize kesinlikle sınav sürecinde zarar verecektir. Bu tür duyumlar üzerine Bakanlığımız ciddi ve sürekli bir denetim mekanizmasını işletiyor, gerekli cezai müeyyideleri ivedilikle uyguluyoruz. Bütün bunlar neticesinde okul dışındaki yapılara rağbetin büyük oranda azaldığını, okul merkezli eğitim anlayışının her geçen gün daha da güçlendiğini söyleyebiliriz.
F.C. : Bundan sonra FETÖ gibi örgütlerin tekrar karşımıza çıkmaması için, sanıyoruz dinini iyi bilen ama aynı zamanda sorgulayıcı, araştırıcı, hurafelere ve sapkınlıklara itibar etmeyen bir gençlik ve toplum oluşması gerekiyor. Böyle bir toplum için eğitime görev düştüğü gerçek. Oysa bizim eğitim sistemimizin donuk, didaktik ve ezberci olduğu söylenmektedir. Ne düşünüyorsunuz bütün bunlar için?
Y.T. : Evet, bizim eğitim sistemimizin sorunsuz bir gül bahçesi olduğunu iddia edemem. Lakin böyle toptancı bir bakış açısıyla tüm sistemimizi kategorize etmenin de doğru olduğunu düşünmüyorum. Zira Türkiye neredeyse çeyrek asırdır devam eden nitelikli bir dönüşüm sürecinin içine bulunuyor. Eğitim de, bu dönüşüm sürecinin hem en önemli hem de en dinamik alanlarından birini oluşturuyor. Kılık kıyafet serbestliğinin sağlanması, katsayı adaletsizliğinin kaldırılması, inanç ve kültür temalı seçimlik derslerin konulması, müfredat ve öğretim programlarının ayrımcı ve dışlayıcı içeriklerden arındırılması, 28 Şubat uygulamalarının kaldırılması ve mağduriyetlerinin giderilmesi gibi çok sayıda demokratik uygulamayı içeren özgürlükçü bir eğitim ortamına sahibiz bugün. Hatta az önceki sorunuza yanıt verirken ifade ettiğim üzere, ezberciliği ve salt rekabete dayalı bir yarışmacılığı esas alan dershane ve benzeri yapılara son verilmesini de bu sürecin bir sonucu olarak görmek mümkündür. Yani bu süreçte, bilimsel ve pedagojik ilkelere dayanan, insan haklarını ve evrensel değerleri esas alan, kendi medeniyet değerlerimizle ve kültürel yapımızla uyumlu dinamik ve özgürlükçü bir eğitim sisteminin inşası yönünde önemli bir yol kat ettik ve etmeye de devam ediyoruz. Ben bu sürecin zamanla daha da olumlu sonuçlar üreteceğine ve çok daha nitelikli bir eğitim iklimine kavuşacağımıza inanıyorum. Bu iklim sayesinde de, kendi ayakları üzerinde durabilen, özgüven sahibi, çağın gerekliliklerine göre yetişmiş, içinden çıktığı toplumun değerlerine sahip ve saygılı, neyi ve niçin öğrendiğini bilen, soran, sorgulayabilen ve kendi dışındakilere karşı hoşgörü ile bakabilen özgür ve özgürlükçü bir öğrenci ve gençlik profilinin oluşacağını ve hatta oluşmaya başladığını düşünüyorum.
F.C. : Fatih projesi kapsamında öğrencilere dağıtılan tablet uygulamasının ne gibi sonuçları oldu. Bilgiye erişim vs. konularında istenilen sonuçları alabildiniz mi? Bu uygulamanın ekonomik boyutuyla fayda-zarar boyutunu kıyasladığınızda neler söyleyebilirsiniz?
Y.T. : Fatih projesi, tam olarak uygulamaya geçtiği zaman sonuçlarını açık bir şekilde görebileceğimiz büyük ölçekli bir proje. Yalnızca şu ana kadar tamamlanan kısmı üstünden toplam etkisini ölçmek kolay değil. Fakat etkileşimli tahta ve internet erişimi büyük oranda tamamlandı. Bu sürecin tamamlandığı okullardan, öğretmenlerden ve öğrencilerden yoğun ve verimli bir biçimde kullanıldığına dair dönüşler alıyoruz. İlgili genel müdürlük bünyesinde bu süreci saha verileriyle analiz eden ve sonuçlarını sürekli paylaşan bir birimimiz de bulunmakta.
Bu yıl içerisinde tüm altyapı çalışmaları tamamlanacak ve Eylül ayında tüm okul ve öğrencilerimizce kullanılmaya başlanacak. Etkileşimli tahtaların ders içeriklerini aktarmakta çok büyük faydası olduğunu gördük, görüyoruz. Tablet bilgisayar setlerinin de içerikler ve tahtalar ile entegre çalıştığı okullarımızda derse ilgi, öğrenme süreleri ve etkin ders süresi kullanımı konusunda güzel sonuçlar alıyoruz. Projenin devam eden bileşenleri de tamamlandığında, gerek nicel gerekse nitel göstergeler bağlamında yarattığı-yaratacağı katma değer ile kendi maliyetinin çok daha ötesinde bir fayda sağlayacağını düşünüyoruz.
Söyleşi: Fikri Cumhur
Sayı 158 / Bahar 2017