RECEP TAYYİP ERDOĞAN’IN ÖĞRETMENİ: MEHMET YAHYA KUTLUOĞLU HOCA
Hiç tanıdığı olmadığı halde o koca şehir İstanbul’a gelerek “İmam Hatip Okulu açılmış, yerini biliyor musunuz?” diye önüne gelen herkese sormuş, Zeytinburnu’ndaki İmam Hatip Okulu’nu bulmuş ve kaydını yaptırmıştır. Hafızlığı babasından öğrenen Yahya Hoca, emniyet müdürlüğünde pasaport işlemlerini yürüten komiserin tavsiyesi üzerine Mısır’a gitmeyerek eğitimine Türkiye’de kalıp devam etmiştir.
1929’da Trabzon’un Çaykara İlçesi, Taşçılar Köyünde doğmuştur. Yedi kardeşin en küçüğü olan Yahya Hoca Çaykara boğazında, Topal Hoca (Hacı Lekur) diye bilinen, Mehmet Hanefi Kutluoğlu’nun oğludur. Köyünde Molla Kerim mescidinde, talebe okutmuştur. Ağabeyi de kendisinden okuyarak icazet alıp imamlık yapmıştır. İlahiyatçı-yazar Mehmet Yahya Kutluoğlu Hoca, öğrencilik yıllarında imam hatip okullarına yönelik yaşanan sıkıntıları hatıralarında anlatmıştır.
İlkokulu Holo’da başlayan ve üçüncü sınıfı babasının imamlık yaptığı Bayburt’un Kitre Köyü’nde, dördüncü sınıfı abisinin imamlık yaptığı Samsun Havza Merkez İlköğretim Okulu’nda, son sınıfı ise kendi köyünde okumuştur. İlkokuldan önce hafızlık yapmış, Arapça eğitimimi tamamlamıştır. O dönemlerde okullarda din dersi yoktu. O dönem geçimlerini hayvancılık yaparak sağlayan Yahya Hoca, bir yandan babasından ders alarak, diğer yandan da günlük işlerini yapmaya devam etmiştir. Evlenmişti ve geçindirmesi gereken bir de ailesi vardı.
İstanbul’da İmam Hatip Okumak
Yahya Hoca hatıralarında şöyle anlatmaktadır; ‘Bir gün inekleri otlatırken, aklıma şöyle bir düşünce geldi; Dünyanın en iyi dini eğitim veren yerlerinden biri Mısır. Orada El Ezher Üniversitesi var. Büyük âlimler yetiştiren bir üniversite. Ben de oraya gitsem ve eğitimime bu şekilde devam etsem… Zamanla bu fikir bende iyice yer etti. O zaman ablamın eşi Trabzon’da esnaftı. Bizim oralarda giyilen kara lastikleri üreten bir fabrikası vardı. O fabrikanın adresini vererek, pasaport müracaatı için bir dilekçe yazdım. O zamanlar eğitim için Mısır’a gidilmesine izin verilmiyordu. Ben de dilekçemde, eniştemin yanında fabrikada çalıştığımı, işlerimizi ilerletmek, bilgimi, görgümü artırmak için Mısır’a gitmek istediğimi yazdım. Emniyet müdürlüğünde pasaport işlemlerini yürüten komiser, beni odasına çağırdı. Odasına gidince masasının çekmecesini açtı ve içinden küçük bir Kur’an’ı Kerim çıkardı. “Okur musun?” dedi. “Tabi okurum” dedim. Kur’an’ Kerim’i okuduğumu gören polis dilekçeye baktı ve neden Mısır’a gitmek istediğimi anladı. Kara lastik fabrikasıyla Mısır’ın ne bağlantısı var? “Bak evladım” dedi. “Mısır’a okumaya gideceksin değil mi?” dedi. Ben ‘Yok’ dedimse de gerçek niyetimi anladı. “Evladım, Mısır’a gidip okuyup gelirsin. Türkiye’de senin diplomanı kabul etmezler. Sana bir faydası olmaz Türkiye’de bir görev alamazsın. İstanbul’da İmam Hatip Okulları açıldı. Sen git kaydını oraya yaptır. Oradan mezun olunca sana kadro verirler, memur olursun. Askere gidince subay olarak görev yaparsın. Maaş alır, geçimini daha kolay sağlarsın. Mısır’a gidersen bunların hiçbiri olmaz” dedi. Bu fikir benim de aklıma yattı. Köye geri döndüm ve babama söyledim. Babam ileri görüşlü bir âlim idi. “Tamam git, İmam Hatip Okuluna kaydol” dedi.
Hiç tanıdığı olmadığı halde o koca şehir İstanbul’a gelerek “İmam Hatip Okulu açılmış, yerini biliyor musunuz?” diye önüne gelen herkese sormuş, Zeytinburnu’ndaki İmam Hatip Okulu’nu bulmuş ve kaydını yaptırmıştır. Hafızlığı babasından öğrenen Yahya Hoca, emniyet müdürlüğünde pasaport işlemlerini yürüten komiserin tavsiyesi üzerine Mısır’a gitmeyerek eğitimine Türkiye’de kalıp devam etmiştir. Babasının isteğiyle imam hatip okuluna kaydolan Yahya Hoca, Celaleddin Ökten gibi bazı hocalardan da dersler almıştır.
Bugünkü ÖNDER’i kurmalarında büyük emekleri olan Yahya Hoca’nın aynı zamanda Yüksek İslam Enstitüsü’nün açılması için verdikleri mücadele unutulmazdır. İmam hatip okullarının açılmasında Celaleddin Ökten ve Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri’nin önemli katkıları bulunmaktadır. Yahya Hoca, bazı röportajlarında İmam Hatip Okulları ile Yüksek İslam Enstitüleri’nin açılma sürecini: “Askerde olduğumuz dönemde, Milli Eğitim Bakanı Celal Yardımcı, bir görevle yurt dışına gönderildi. Tevfik İleri’ye de Milli Eğitim Bakanlığı’na vekalet etme görevi verdiler. Yetki onda olduğu için Yüksek İslam Enstitülerini açılmasını onayladı. İmam hatip okulları ve Yüksek İslam Enstitülerini açma şerefi Tevfik İleri’ye aittir” şeklinde anlatmaktadır. Tevfik İleri olmasaydı her iki okulun da açılması mümkün olmayacaktı, diye de eklemektedir. Çünkü dönemin Cumhurbaşkanı ve Milli Eğitim Bakanı bu okulların açılmasından yana değildi. Tevfik İleri ve Celaleddin Ökten’in büyük gayretiyle hem İmam Hatip Okulları hem de Yüksek İslam Enstitüleri açılmıştır.
Hayatını değiştiren Hocası: Mahir İz
İmam hatip okuluna karşı olan müdüre rağmen eğitimine devam etmiş, okul müdürünün olumsuz tavrına rağmen okuldan ayrılmamıştır. Celal Yardımcı’dan dersler almaya devam etmiştir. Mahir İz Hocanın, okula yeni müdür olarak atanmış ve Yahya Hoca’nın hayatına yön vermiştir. Edebiyat ve kompozisyon derslerine giren Mahir İz Hoca bir gün Yahya Hoca’yı çağırarak “Yahya, Cağaloğlu’na gideceksin. Orada Yeni Sabah Gazetesi var, yerini biliyor musun? diye sorar. Yahya Hoca “Yok, bilmiyorum hocam” diye cevaplar. Mahir İz Hoca devam eder: “Sora sora öğrenirsin. Yeni Sabah gazetesinde Hakkı Devrim var. Gazetenin yazı işleri müdürüdür. Bir de Nezihe Araz var, dini konularda yazar. Onlar, seninle görüşecekler. Sana bir şeyler yazdıracaklar. Yazarsın ama paranı da al. Öyle peynir ekmekle çalışma”. Ancak bu teklif karşısında Yahya Hoca çok şaşırır ve mahcup mahcup Hocasına “Aman hocam ben yapamam. Ben gazeteye nasıl yazı yazarım, sizi mahcup ederim” cevap verse de Mahir İz Hoca ısrar ederek “Yahu ben seni biliyorum. Sen beni mahcup etmezsin, merak etme. Git ve dediğimi yap” der.
Yeni Sabah gazetesine giden Yahya Hoca, Hakkı Devrim ve Nezihe Araz ile görüşür. Gazete için Ramazan ayında, Ramazan köşesi hazırlanacaktır. Köşede, İstanbul’da meşhur olan din adamlarının biyografilerini hazırlamasını isterler. Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı’nın biyografisini yazıp gazeteye götürür. Güzelyazıcı, 1960 darbesinden sonra İstanbul müftüsü olan zattır. O zaman vaizlik yapmaktadır. Âlim bir zattır. Yazdığı yazı beğenilir ve Ramazan boyunca 40 kişinin biyografisini yazar. Bayramdan sonra da Cuma günleri kendisinden gazetede dini yazılar yazması istenir. Yahya Hoca teklifi kabul eder. Uzun süre bu gazetede dini içerikli yazılar yazar.
Mustafa Canbey / Yazar
Sayı 158 / Bahar 2017