Sinemanın eğitim amaçlı kullanılması film makinasının icadıyla birlikte başlar desek yanlış olmaz. Lumiére Kardeşler’in 1895’de film makinesini icat etmelerinden hemen sonra; 1907’de eğitim amaçlı filmlerin yapımına başlanmıştır. Sinema; resmi, müziği, dansı, oyunculuğu, edebiyatı, tiyatroyu, mimariyi birleştirerek daha zengin, işlek ve popüler bir dil yaratmıştır. Bu bakımdan da eğitimde kullanılabilecek en etkili araçlardan biridir.
Özellikle I. Dünya Savaşı’ndan, II. Dünya Savaşı’na kadar olan dönemde sinema filmlerinin eğlence ve sosyokültürel tarih aktarıcılığı fonksiyonları ön plâna çıkmıştır. Yapılan ilk araştırmalarda, filmlerin eğitimde kullanılması; anlaşılması zor konuların öğretilmesi, konunun somutlaştırılması, tekrar edilebilmesi, analiz edilebilmesi, akılda kalması gibi yararlılıklarını vurgulamıştır. Edebî metinlerin sinemaya uyarlanmasıyla karakter özelliklerinin somutlaştığı, sürükleyici olmasından dolayı olay örgüsünün çözümlenmesinde ve metnin incelemesinde etkili olduğu görülmüştür.
Filmler, öğrencilerin kelime hazinesinin geliştirilmesinde ve öğrencilerin farklı durumlar için çözüm önerileri sunabilmelerinde de etkilidir. Dünyayı henüz gezip görememiş öğrenciler için de dünyaya ve hayata dair pek çok bilgi ve tecrübe içerir; bilimsel bilgiyi, edebî ürünü kısa ve vurgulu bir biçimde seyircisine aktarır. Sinema filmlerinin; film kullanımı kurallarına uyulmaması; filmlerin uzunluğunun ders süresiyle uymaması, üretim maliyetinin yüksek olması, sadece bir öğretim aracı olduğunun unutulması, olması gerektiğinden fazla kullanıldığında okuduğunu anlama becerisini olumsuz yönde etkilemesi gibi birtakım zararları ve sınırlılıkları da ortaya çıkabilir. Bu bakımdan filmlerin temin edilmesi, seçilmesi, sınıfta kullanımı, çözümlenmesi konuları kadar öğretmen eğitimi de önemlidir. Sinemanın hem görsel hem de işitsel özellikleri bir arada bulundurması, işlevsel kullanımını ön plana çıkaran bir alan doğurur. Sinemanın bilgi aktarımında fonksiyonel olarak kullanımı, sinema tarihinin ilk yıllarından itibaren uygulanan bir tekniktir. Ancak teknolojik imkânların gelişmesiyle teknoloji ve eğitimin bilgi aktarım teknolojileri ortaklığında yeniden kurgulanması ile sinema, eğitimde kullanılan temel bir araç haline geldi.
Sinemanın önemli bir bilgi aktarım aracı olması, sahip olduğu temel özelliklerinin yoğun içeriğe sahip olmasından kaynaklanır. Bu teknik özellikler sayesinde çok büyük miktarlarda bilginin aktarılabilmesine olanak verir. “Kıyaslayarak ifade etmek gerekirse, birkaç saatlik bir filmde bulunan görsel ve işitsel tüm unsurların tümünün yazılı bir metin olarak kaydedilebilmesi, hele izleyiciye aktarılabilmesi, neredeyse imkânsızdır. Ses veya duygu gibi soyut manaların aynı şekilde yazılı olarak algılanabilmesi ise tamamen imkânsızdır.” (BİRKÖK, 2008)
Sinemanın psikoloji, sosyoloji, kimya, bilim, tarih, coğrafya, maliye gibi birçok farklı alana hitap ederek bu alanlarda eğitimsel materyaller üretilebilmesi, geniş kullanım imkânını ortaya koyuyor. Hangi konu ile ilgili olursa olsun eğitsel amaçlı kullanılan filmlerde üretilen problemler, izleyicide (öğrencide) temel bir bakış açısı oluşturulmasına zemin hazırlar. Derslerin içeriği dışında gençlik sorunları, mülkiyet, aile, cinsel sorunlar, işçi sorunları, göçler, kadın, suçluluk, siyasal sorunlar gibi problemleri ele alarak, izleyicide bu konulara ilişkin bir farkındalık oluşturabilir. (ONARAN, 1968)
Sinemanın farklı konularla ilgili olarak eğitimde kullanılması başka birçok artıları da beraberinde getirir:
Yapılan ilk araştırmalarda, filmlerin eğitimde kullanılması; anlaşılması zor konuların öğretilmesi, konunun somutlaştırılması, tekrar edilebilmesi, analiz edilebilmesi, akılda kalması gibi yararlılıklarını vurgulamıştır. Edebi metinlerin sinemaya uyarlanmasıyla karakter özelliklerinin somutlaştığı, sürükleyici olmasından dolayı olay örgüsünün çözümlenmesinde ve metnin incelenmesinde etkili olduğu görülmüştür. Filmler, öğrencilerin kelime hazinesinin geliştirilmesinde ve öğrencilerin farklı durumlar için çözüm önerileri sunabilmelerinde de etkilidir. Dünyayı henüz gezip görmemiş öğrenciler için de dünyaya ve hayata dair pek çok bilgi ve tecrübe içerir; bilimsel bilgiyi, edebi ürünü kısa ve vurgulu bir biçimde seyircisine aktarır. (YAKAR, 2013) Sinemanın eğitimde kullanılmasının öğrenciler açısından daha etkili bir öğrenime ortam hazırlaması amacıyla 2007-2008 eğitim öğretim yılından itibaren Türkiye’deki tüm 6.,7. ve 8. sınıflarda medya okur yazarlığı dersi seçmeli ders olarak okutulmaya başlanmıştır((RTÜK), 2007). Böylece hem öğretmenler bu konuda eğitilirken hem de öğrenciler için alternatif bir eğitim mecrası resmileştirilmiş olur.
Sinema filmlerinin eğitimde yoğun olarak kullanılmaya başlanmasıyla bu konuda daha fazla materyal üretildi. Ancak bu filmlerin sadece öğretim amaçlı olduğunun unutulması ve olması gerektiğinden fazla kullanıldığında okuduğunu anlama becerisini olumsuz yönde etkilediği görülmüştür. Özelikle bu iki sınırlılık, sinemanın eğitimde kullanılması esnasında ortaya çıkabilecek olumsuzluklar üzerine düşünülmesi ve alternatif çözümler üretilmesi gerektiğine işaret eder.
Günümüz Sinemasında Eğitimin Ele Alınışı
Sinemanın eğitim amaçlı kullanılması, üretilen materyallerin denetlenmesi ve uygunsuz içerikli ürünlerin ayıklanması zorunluluğunu da beraberinde getirir. Çünkü hayatımıza dair her ayrıntıyı, her öyküyü, her kavramı, sinemanın büyüleyici perdesinde kimi zaman bir tokat gibi kimi zaman yaraları örten bir anne eli sıcaklığında izleyebiliriz. Bireysel ve toplumsal yaşantımızın en temel dönemlerinden biri olan eğitimin de beyaz perdede sıklıkla işlendiğini görüyoruz. Günümüz sinemanın eğitime yaklaşımı, kültürel kodlarımız dâhilinde öğrendiğimiz ve yaşadığımız geleneksel eğitim anlayışının dışına uzanan yolculuğu belki de çok yerinde sergiliyor. Özellikle bu konuyu ele alan seri filmlerde sinemanın eğitime bakış açısını çok net okuyabiliyoruz. Eğitim ve sinema ikilisini yan yana koyduğumuzda hem olumlu hem de olumsuz içerikleri barındıran çok temel bazı sinema filmleri hemen düşüyor aklımıza: Sınav, Dalga, Okul, Hababam Sınıfı, Çılgın Dershane serisi. Bununla birlikte gençliğe doğrudan hitap ettiği için bu konuda çekilmiş ve uzun yıllar gündemimizi dolduran diziler de yok değil; Hayat Bilgisi, Lise Defteri, Dedikoducu Kız (Gossip Girl), Küçük Tatlı Yalancılar (PrettyLittleLiars).
Söz konusu sinema ve diziler dikkate alındığında, günümüz eğitim anlayışında yaşanan dönüşümün niceliği ve niteliği hakkında yorum yapılabilir. Hepimiz Hababam Sınıfı’nın Mahmut Hocasından eğitimin sadece dört tarafı duvarla çevrili bir mekânda gerçekleşmediğini defalarca duyduk. Ancak yine de hem bireysel hem de kurumsal düzeyde eğitim anlayışımızı kuru beton binalar dışına çıkarmakta zorlanıyoruz. Dolayısıyla da bu doğrultuda filmler izliyoruz.
2006 yapımı Sınav filmi bu kaygan zemini iyi bir üslupla ortaya koyuyor. Yoğun okul temposunun yanı sıra yüklenen sınav kaygısı, gelecek kaygısı ve aile baskısı altında ezilen öğrencilerin, çaresizce bu yükten kurtulma çabaları sonuçsuz kalırken başarısız olmanın hayal kırıklığını yaşarlar. Küçük omuzlara bindirilen orantısız yükler… Rasyonel kararlara imza atsak da, hayatın seyri bireyin tekelinde değildir. Bu uzun yolculukta yaşanan aksaklıklar, sıkıntılar, kaçırılan sınavlar sadece kısa bir süreyi etkileyebilirler. Uzun vadede telafisi edilemeyecek şeyler değildir. Dolayısıyla kazanılması gereken sınavlar uğruna her türlü davranış ve düşünce biçiminin mubah olduğu, hedef amaçlı bir eğitim anlayışı; ayakları yere basmayan bireylerin hamurunu karmaktan öteye gidemiyor.
Nitelikli eğitim yerine düstur edinilen ezber mantığı ve kuru bilgi deposuna eş değer görülen eğitim anlayışını doğrudan eleştiren bir diğer film de 3 Idiots. 2009 yapımı bir Bollywood filmi olan 3 Idiots, mühendislik fakültesinde eğitim gören öğrencilerin bilgisayar gibi her şeyi ezberleyerek sınavlarını geçmelerini bekleyen eğitim sistemini eleştirir. Hocasının istediği doğrultuda bitirme ödevini gerçekleştirmeyen ufku açık bir son sınıf öğrencisinin ‘Pes ediyorum!’ notuyla intihar etmesi, filmin can alıcı noktalarından biridir. Eğitmek isterken körelten bu tek yönlü bakış açısı, üzerinde düşünülmesi gereken bir ikilem.
Bunun dışında bir de tamamen eğlence üzerine kurulu sinema filmleri var ki, tek tip eğitimden bunalan öğrencinin kolayca kayabileceği bir ortam olarak Çılgın Dershane serisinde çok çılgınca sahnelenmiştir. Aslında eğitemeden kuru bilgiyle doldurulmaya çalışılan öğrencinin, bireyci bir hayat biçimi benimsemesi kaçınılmaz. Bu doğrultuda bireyci, sürekli tüketen ve sınırsızca eğlenen bir gençlik anlayışının sahnelendiğini görüyoruz. Eğlence ve tüketimin ön planda olduğu, birbirinin kuyusunu kazan öğrenci profili hayattan sinemaya aktarılırken, sinemada hayatı besleyerek perçinliyor. Doğrudan bu profilin anlatıldığı bir dizinin ismi de son derece manidar, Dedikoducu Kız (Gossip Girl). Aynı okulda okuyan öğrencilerin başlarına gelen kötü, komik, utandırıcı bütün olayların bir kısa mesajla anında tüm okulun telefonunda ses bulması ya da kısaca homo hominilupus.
Sinemada eğitim konu edilirken ağırlıklı olarak 2 farklı bakış açısıyla filmler kurgulanıyor. Eleştirel bakış açısı ve perçinleyen bakış açısı.
Eleştirel bakış açısıyla hazırlanan sinema filmlerinde, tamamen ezbere dayalı bir eğitim algısı sunulurken öğrencilerin bu dayatmaya karşı duruş biçimleri işleniyor. Sınav ve 3 Idiots bu filmlerin en bariz örnekleri.
Perçinleyen bakış açısıyla işlenen sinema filmlerinde ise bireyci, sürekli tüketen ve eğlenen öğrenci profili, gençlik ve eğlence filmleri kategorisinde sunuluyor. Çılgın Dershane, Dedikoducu Kız, Küçük Tatlı Yalancılar bu profili yayan film ve dizilerdendir.
Sinema filmlerinin spesifik bir algı üzerinden hareket ediyor olması, o algının toplumda karşılık bulabilme derecesini artırdığı ve hızlandırdığı için önemlidir. Aşağıda anlatıldığı üzere seyirci bilgiyle aracısız muhatap olur:
Matbu kitaplarda ders konusu ile ilgili olarak sadece yazılı bilgi ve resim aktarılabilmektedir. Kitaptaki yazılı bilgi esasen durağandır ve etkinliği okuyucunun bilgiyi işleme eylemlerine bağlıdır. Öğrenci, okuma işlemini devam ettirmediği taktirde bilgi akışı kesilmektedir. Oysa film aracında, izleyicinin gayretine bağlı olmaksızın, kurgulanmış olan bilginin tümü dinamik bir şekilde hem görsel hem de işitsel olarak aktarılabilmektedir(BİRKÖK, 2008).
Dolayısıyla tercih edilen eğitim materyallerinin günümüz sinemasının eğitime bakış açısı da göz önünde bulundurularak irdelenmesi ve doğru hedeflerin belirlenmesi gereklidir.
Ray Bradbury’nin Fahrenheit 451(s.98-99) kitabından bir bölüm, algı yönetimiyle ilgili bu etkileşimsel dönüşüm sürecini son derece katıksız bir dille anlatıyor:
Eğer politik bakımdan mutsuz bir adam istemiyorsan, kaygılandıracak bir soruda ona iki bakış açısı verme, birini ver. Daha da iyisi hiç verme, birini ver. Bırak savaş gibi bir şeyin var olduğunu unutsun. Eğer Devlet yetersizse, havaleliyse ve vergi delisiyse, insanların Devlet üzerine endişelenmesindense bırak böyle olsun. Huzur, Montag. Onlara yarışmalar düzenle, popüler şarkıların sözlerini, devletlerin başkentlerini veya Iowa’da geçen yıl ne kadar mısır yetiştirildiğini bilerek kazansınlar. Onları patlamalarına neden olmayacak bilgilerle doldur, öyle lanet olası ‘olaylarla’ tıka basa yap ki, kendilerini bilgileriyle gerçekten “zeki” hissetsinler. Sonra düşündüklerini hissedecekler, hiç kımıldamadan hareket ettikleri hissine kapılacaklar ve mutlu olacaklar!
Sinemanın seyirciye doğrudan etkisi, doğru tercihlerle, aktarılan bilginin işlevsel biçimde amacına ulaşmasını sağlayacaktır.
Kaynakça
(RTÜK), R. T. (2007). İlköğretim Medya Okur–yazarlığı Dersi Öğretmen El Kitabı. Ankara. BİRKÖK, M. C. (2008). Bir Toplumsallaştırma Aracı Olarak Eğitimde Alernatif Medya Kullanımı: Sinema Filmleri. Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, 5(2).
BRADBURY, R. (2015). Fahrenheit 451. İstanbul: İthaki Yayınları.
ONARAN, A. Ş. (1968, Nisan). Sinema ve Sosyal Çevre. Yeni Sinema(17).
YAKAR, H. G. (2013). Sinema Filmlerinin Eğitim Amaçlı Kullanımı: Tarihsel Bir Değerlendirme. Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi Dergisi(19), 21-36.
Adem Yılmaz / Eğitimci-Yazar
Sayı 158 / Bahar 2017