Gazneliler, Delhi Sultanlığı ve Babür Devleti’nin yaşadığı toprak olan Hindistan, aynı zamanda çok eski bir İslâmî tarihe de sahip olan bir coğrafyadır. Bu devletlerden çok daha önce İslâm ile müşerref olan bu bölgede İslâm dini, 7. yüzyılda Arap tüccarlarla yayılmaya başlamıştır. Hindistan’ın bu verimli topraklarında bir yanda İmam-ı Rabbânî, Mirza Mazhar Can-ı Canan, Abdullah Dihlevî, Bâkî Billah, Nizameddin Evliya, Muiniddin Çeştî gibi çok önemli ve dünyayı İslâm ışığı ile aydınlatan sayısız velî ve mutasavvıf, öbür yanda Eşref Ali Thanvi, Mevlana Kasım Nanotavi, Husain Ahmad Madani, Mevlana Ebu’l – Hasan En-Nedvi, Mevlana Mevdudi, Allame Şibli, Seyyid Süleyman Nadvi, Ebu’l Kelam Azad, Muhammed Ali Cevher, Dr. Zakir Hüseyin, A. P. J. Abdul Kelam gibi sayısız bilim ve ilim adamları yetişmiştir.
MEVLANA EBU’L KELAM AZAD (1888-1958): Hindistan tarihinde kaleminin sağlamlığıyla ve hitabet yeteneğiyle bilinen Mevlana Ebu’l Kelam Azad, 11 Kasım 1888’de Mekke’de doğmuştur. Annesi Arap, babası Afgan asıllı olup Hindistan’ın Bengal Müslümanlarındandılar. Atalarının Babür döneminde Afganistan’dan göç ettiği söylenir. Mevlana Azad, ilk olarak yazma ve hitabet yeteneğini, henüz 11 yaşındayken çıkardığı aylık “Nairang-i-Alam” adlı dergiyle ispatlamıştı.
Daha sonra, İngiliz hükümetinin Hindistan halkına yaptığı eziyeti ve haksızlıkları dünyaya duyurmak amacıyla 1912 yılında “Al-Hilal” adlı haftalık bir dergi çıkardı. Bu dergi, verdiği mesajlardan dolayı halk tarafından büyük beğeni kazandı. Gün geçtikçe derginin okuyucu sayısı artmaya başladı. Çok kısa bir sürede o kadar rağbet gördü ki bu durum İngiliz hükümetini rahatsız etti. Kendilerine karşı güçlü bir hareket oluşacağını anlayan İngilizler, 1914’te dergiyi kapattılar.
Fakat alınan tüm önlemler, önüne konulan tüm engeller Abul Kelam’ı yıldırmadı, aksine onun mücadele azmini körükledi ve daha kararlı bir şekilde adım atmasını sağladı. Derginin kapatılmasından çok kısa süre sonra “Al-Balag” adında başka bir haftalık dergi çıkarmaya başladı. İngiliz hükümeti, onun kaleminin gücünün farkındaydı ve bu küçücük derginin gelecekte kendilerini büyük bir tehlikeye sokacağından eminlerdi. Mevlana Azad’dan kurtulmak için tek çareyi onu hapse atmakta buldular. 1916’da Kalküta’ya sürgün edilme kararı alındı. Mevlana Azad, Bihar Eyaleti’nde tutuklanıp gözaltına alındı ve bu sürgün 31 Aralık 1920’ye kadar devam etti. Mevlana Azad, 1 Ocak 1921’de eski coşkusu ve cesaretiyle siyasete geri döndü. İngilizler’e karşı olan tüm hareketlere katılmaya, özgün yazıları ile halkı uyandırırken, İngilizler’in uykusunu kaçırmaya başladı.
Hindistan’daki Müslümanlar her zaman Osmanlı Devleti’ne karşı büyük bir sevgi ve saygı beslemişlerdir. O yıllarda da Hintli Müslümanlar Osmanlı Devleti’ni İslam’ın simgesi olarak görmüşler, Osmanlı Devleti’nin zayıflaması karşısında büyük bir endişe duymuşlardır. Bu sebeple Mevlana Azad, 1919’da “Hilafet Hareketi” adında toplu bir hareket başlatmıştır. Bu hareketin asıl amacı, Osmanlı’nın nüfüzunu koruması, kaybedilen topraklarının yeniden kazanılması ve Osmanlı’nın eski gücünü tekrar ele geçirmesine katkı sağlamaktı. Aynı zamanda bu hareket, Hindistan siyasî tarihinde de çok önemli bir adım olmuştur.
Mevlana Azad, 1923’te Hindistan Millî Kongre (İndian National Congress)’nin başkanı seçilmiş, Gandhi tarafından İngilizler’e karşı başlatılan Direniş Hareketi (Non Cooperation Movement)’nde onunla beraber bağımsızlık yoluna çıkmıştır. 1942 yılında, Hindistan’ı Terk Et Hareketi (Quit İndia Movement)’ni başlattığında ise diğer kongre liderleriyle birlikte tekrar hapse atılmıştır.
Bağımsızlığını kazanan Hindistan’ın ilk eğitim bakanı olarak 1947-1958 yılları arasında görev yapan Mevlana Azad, Hindistan Teknoloji Enstitüsü (IIT Indian Institutes of Technology), Hindistan Bilim Enstitüsü (IISc Indian Institutes of Science) ve Üniversite Büyük Komisyonu (UGC University Grand Commission)’nu da kurmuştur. Bu kurumların hepsi kendi alanlarında bağımsız yeni Hindistan’ın ilk kurumlarıydı. Mevlana Azad, aynı zamanda Hindistan’ın en saygın üniversitelerinden biri olan Camia Millia İslamia Üniversitesi’nin de kurucu üyelerinden olmuştur.
Mevlana Azad, Hindistan’da toplumsal âhengin simgesidir. Her zaman toplumun dinî ve millî açılardan gruplaştırılmasını şiddetle kınamıştır. Pakistan’ın Hindistan’dan ayrılmasına da çok karşı çıkmıştır. Bu konuda Delhi Cuma Mescidi’nden yaptığı konuşma çok duygusal ve bir o kadar da etkileyiciydi. O konuşmada Mevlana Azad, “Ey Müslüman kardeşler, Tac Mahal, Cuma Mescid, Kırmızı Kale, Kutup Minare gibi ataların mirasları sizlere seslenmektedir. Ataların bu eserlerini kime bırakıp, teslim edip gidiyorsun. Asla gitme!” demekteydi. 1992’de Hindistan’ın en büyük nişanı olan “Bharat Ratna” ile şereflendirildi. Onun doğduğu gün olan 11 Kasım halen Hindistan’da “Ulusal Eğitim Günü” olarak kutlanmaktadır.
Çoğu hapishanede yazılan mektuplarını kapsayan ve ‘gönül tozları’ anlamına gelen “Gubar-ı Khatir” ve Hindistan’ın bağımsızlık tarihini anlatan “India Wins Freedom” Mevlana Ebul Kelam Azad’ın dikkate değer eserleridir.
MEVLANA EBU’L HASAN ALİ ENNEDVİ (1914-1999): 20. yüzyılda Hindistan’da pek çok İslâm âlimi, Kuran müfessiri, İslâm hukukçusu, sosyal reformcu ve eğitimci yetişmiştir. “Müfekkir-i İslâm” lakabı ile bilinen Mevlana Seyyid Ebul Hasan Ali Hasani en-Nedvi, 20. yüzyılın ikinci yarısındaki Hindistan’ın tartışmasız en büyük İslâm âlimlerindendir. İslâm tebliğcisi, İslam kimliğinin savunucusu, din ve dünya müfekkiri olan Mevlana Nedvi aynı zamanda tevazusu, sade yaşam tarzı ve hoşgörü sahibi olmasıyla da tanınmıştır. Mevlana Nedvi, Urduca ve Arapça yazılarından dolayı sadece Asya alt kıtasında değil, dünya çapında, özellikle de Arap coğrafyasında dahî olarak kabul edilmiştir. Onun en önemli ve en öne çıkan özelliği İslam’ın emirlerinin ihtiva ettiği her konuda “ılımlı” ve “tedbirli olma”yı hayat felsefesi olarak benimsemiş ve yaşamış olmasıdır. İslâm medeniyetinin pratiği olarak algılanan Mevlana Nedvi, modern çağda Batı uygarlığını ayrıntılı olarak inceleyen, İslâm tarihini çok iyi kavrayan, açık fikirli, dönemindeki diğer bütün İslâmî gruplarla beraber İslâm’ın yükselişi için çalışan bir alimdir. Dokuz yaşındayken babasını kaybettikten sonra ağabeyinin himayesi altında büyümüş ve Darul Ulum Nadvatu-l Ulema’da Arap Edebiyatı alanında uzmanlaşmıştır. Hadis eğitimini Husain Ahmad Madani’den, tefsir eğitimini Ahmad Ali Lahori’den almıştır.
Muhammad İkbal, onun en önemli ilham kaynaklarından biridir. Mevlana Mevdudi Cemaat-i İslam’ı kurduğu zaman onunla beraberdi. Ayrıca sevgi ve kardeşliği yaymak ve ülkedeki gayrimüslimlere İslam’ı tanıtmak amacıyla Payam-i Insaniyet (İnsanlığa Mesaj) adında bir hareket başlatmış, bu hareketle toplumu büyük ölçüde etkilemiştir. Günümüzde de bu hareket aynı şekilde devam etmektedir. Mevlana Nadvi, Rabıta al-Alam al-İslami Mekke’nin kurucu üyelerindendir. Şam, Amman ve Körfez ülkelerinde birçok akademinin üyeliğini yapmış, Oxford Üniversitesi’nin İlahiyat ve İslam Araştırma Merkezi Heyeti Başkanlığı görevinde bulunmuştur. Hindistan hükümeti, Müslümanların aile ve özel haklarına el koymaya başladığında, Mevlana diğer büyük âlimlerle birlikte 1964 yılında “Muslim Personal Law” (Kişisel Müslüman Hakları) adında faal bir dernek kurmuş ve bu dernek vasıtasıyla Hindistan’da dinî, millî ve sosyal çatışmaya sebep olan Babür Cami, Sarasvati Vandana, Uniform Civil Code gibi meselelerde Hint hükümetini sık sık uyarmıştır.
(Babür Cami: Utter Pradeş eyaletinin Ayodhiya şehrinde 1528 yılında Babür Şah tarafından inşa edilen bu koskoca cami 6 Aralık 1992’de bazı radikal Hindular tarafından yıkıldı.
Sarasvati Vandana: Sarasvati, Hindu’larda akıl ve bilgi veren tanrının ismidir. Sarasvati tanrısına mensup dualara Sarasvati Vandana denilir. Bu dua “Ben Sarasvati tanrı annesini selamlıyorum” diye başlıyor. O yıllarda Hindistan’daki bazı okullarda devlet tarafından bu duaların okutulması kararı alınmıştı.
Uniform Civil Code: Ekseriyette olanlara göre tek toplumsal kanun. Her vatandaş ona göre hareket edecek.)
Mevlana’nın Urduca ve Arapça yüzlerce eseri vardır. Hatta bazı kitapları sadece Hindistan’da değil Arabistan ve Körfez ülkelerindeki üniversite ders programlarına dahil edilmiştir ve bugün de okutulmaktadır. Arap, İslam dünyası ve bütün Müslümanların ruhuna hitap eden, gönüllerini derinden etkileyen “Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti” (Maza Haser-al Alam bi İnhitati’l Muslimin) adlı eseri çok beğenilmiş, Arap dünyasının edebiyat muhitinde önemli bir yer edinmiştir. “Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti”, “İslam’da Fikir ve Davet Önderleri” (Tarikh-i-Davat-uAzimat), “Büyük İslam Şairi Dr. Muhammed İkbal (Nukuş-i İkbal) ve diğer birkaç eseri Türkçeye çevrilmiştir. Bunların dışında Muhtarat Min Edebi’l Arabi, Etterik ilelel Medine, Nuzhatul Havatir, Karvanı-Zindagi, Hz. Ali el-Murtaza, Purane-Çirag Mevlana’ın diğer dikkate değer eserleridir. 1980’de Arabistan’ın en büyük ödülü olan “Faisal Uluslararası Ödülü” ile şereflendirildiğinde para ödülünün tamamını ihtiyaç sahipleri için kullanacağını ilan etmesi onun yüce gönüllülüğünün de bir göstergesidir. Brunei ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından da çeşitli ödüllerle taltif edilmiştir. Mevlana Nedvi, 31 Aralık 1999’da vefat etmiştir. Kabri doğduğu yer olan Raiybrely’dedir.
ALLAME ŞİBLî NUMANî (1857-1914): Dünyaca ünlü siyer otoritesi, ilim adamı, yazar, şair, eğitimci, akademisyen ve “Şemsü’l Ulema” lakabı ile bilinen Allame Şiblî Numanî, 3 Haziran 1857 yılında Hindistan’ın Uttar Pradeş Eyaleti’nin Azamgarh şehrinde doğmuştur. Annesi Mukima Hatun, babası Şeyh Habibullah’tır. Temel İslam eğitimini geleneksel şekilde medreseden almış, daha sonra Mevlana Muhammed Faruk Çiryakoti’den istifade etmiş, sonrasında da İslam tarihi, felsefe ve tasavvuf eğitimi için Mekke’ye gitmiştir. Döndüğünde Seyyid Ahmed Han, kurduğu yüksekokul için ona hocalık teklifinde bulununca 1 Şubat 1882 yılında Farsça ve Arapça muallimi olarak müderrisliğe başlamış ve bu tedris faaliyeti 16 yıl sürmüştür. Şiblî Numanî, bu süre içinde Şiblî Ulusal Yüksekokulu’nu ve Darü’l Musanniffîn (Yazarlar Evi)’ni kurmuştur.
1892’de Suriye-Mısır- Türkiye ve diğer Ortadoğu ülkelerini ziyaret etmiş ve bu ziyaretlerini anlattığı “Sefernâme-i Rûm-u Şam-u Mısır” adlı eseri yazmıştır. Bu eserde, ziyaret ettiğinde görüştüğü Osmanlı padişahlarına ve Türk kültürüne dair pek çok şey yer almaktadır. Eser, Yusuf Karaca tarafından Türkçeye de çevrilmiştir. Allame Şiblî’nin şiir kitaplarında Osmanlı dönemi ile ilgili Urduca ve Farsça şiirler de mevcuttur.
1898 yılında Education Department of Haydarabad State’in danışmanı olarak Haydarabad’a giden Şiblî, Haydarabad’da kurulmuş olan Osmaniye Üniversitesi’nin eğitim dilinin Urduca olması için büyük çaba sarfetmiş ve bunu başarmıştır.
Şiblî, Müslümanların modern bilim ve eğitimde gelişmiş ülkelerle paralel, hatta daha ileride olmasını istiyordu. Şiblî Numanî, Altaf Hüseyin Hali (1837-1914)’den sonra Urdu edebiyatının en büyük eleştirmenidir. Urdu edebiyatının öncülerinden olan Mehdi İfadi, onun için “Urdu edebiyatının tarih muallimi” demiştir. 1908-1913 yıllar arasında Nadvatu’l Ulema medresesinde bugünkü mânâda rektörlük görevinde bulunmuştur.
Şiblî Numanî, dinî ve dünyevî eğitim aldığı için Şeriat-ı İslamî’yi her zaman daha etkili bir şekilde savunmuş ayrıca Batı uygarlığını da her yönüyle çok iyi bildiği için güçlü kalemiyle şarkiyatçıların eleştirilerine net, açık ve kanıtlı cevaplar vermiştir. Şiblî Numanî, Hanefi mezhebinden olduğu için Hindistan tarihinde ilk İmam Azam Ebu Hanife Numan bin Sabit’e nisbetle Numanî lakabını almıştır. Şiblî, Farsça ve Arapça ile Hintçeyi iyi derecede biliyordu.
Şiblî Numanî’nin Peygamber Efendimizin hayatı, siyaseti, ahlakı gibi tüm yönlerini içeren 8 ciltlik “Siretu’n Nebi” adlı eseri, dünyaca ünlü ve eşsiz bir siyer kitabıdır. “Mevlana Rumi”,adında da bir eseri vardır. Şii’ru-l Acem ve İlm-i Kelam da rağbet görmüş eserlerindendir. Ayrıca Babür Devleti’nin hükümdarlarından Şah Cihan’ın oğlu Evrengzeb’i konu alan Evrengzeb Alemgir Par Ek Nazar ile El-Faruk, ElMamun, El-Gazali, İmam İbn-i Teymiye adlı kitapları da vardır. 1913’te Azamgarh’a taşınarak ömrünün son günlerini orada geçirmiş ve 18 Kasım 1914 yılında 57 yaşında Azamgarh’ta vefat etmiştir.
A.P.J. ABDUL KELAM (1931-2015): Uzay bilimci, roket bilimci, siyasetçi ve yazar Abdul Pakir Jainü’l Abedin Abdul Kelam, Hindistan’ın güneyinde bulunan Tamil Nadu Eyaleti’nin Rameşvaram ilçesinde 15 Ekim 1931’de doğmuştur. 27 Temmuz 2015 tarihinde 83 yaşındayken Şilong Meghalya’da vefat etmiştir. Babası, Zeynul Abidin bir kayıkçıydı. Ailenin maddi durumu iyi olmadığı için ortaokulu bitirdikten sonra geçimini sağlamak üzere gazete satmak zorunda kalmış olsa da eğitimini yarıda bırakmamış, çok büyük bir azimle sıra dışı bir başarı öyküsüne imza atmıştır.
A. P. J Abdul Kelam, okul hayatında sıradan ve ortalama bir öğrenciyken daha sonraları tek hedefi çalışmak, yeni bir şeyler öğrenmek ve yenilik yapmak olmuştur. Bunun için büyük hayaller kurup onları gerçekleştirmeye çalışmış ve bu yolda çok büyük gayret göstermiştir.
Abdul Kelam, Tiruchirappalli Kolejinin fizik bölümünden mezundur. Yükseköğrenim için Madras Teknik Üniversitesi’nde burslu olarak Uzay Mühendisliği okurken bazı projelerde görev almıştır. Bir projede çalışırken hocası “Bu projeyi 3 günde bitirmezsen bursun iptal edilecek” diye gözdağı vermiş sonrasında gece gündüz, canla başla çalışıp 3 gün içinde projeyi sunup hocasının üzerinde olumlu bir etki bırakmıştır.
Abdul Kelam, Savunma Araştırma ve Geliştirme Organizasyonu (DRDO), Hindistan Uzay Araştırma Organizasyonu (İSRO) gibi Hindistan’ın en üst savunma sistemleri organizasyonlarında çalışmıştır. Hindistan’ın uzay programına ve askerî füze gelişimine büyük katkı sağlamıştır. Kendisi balistik füze fırlatma aracı teknolojisini geliştiren ve füze bilimi ve teknolojisinde Hindistan’ı zirveye ulaştıran büyük bir bilim insanıdır. 1998’de Hindistan’ın Pokhran-II nükleer denemelerine önemli katkılarda bulunması onu ulusal bir kahraman hâline getirmiş, yer aldığı bu önemli görev sebebiyle “Hindistan Füze Adamı” unvanını almıştır. 20022007 yılları arasında Hindistan’ın 11. Cumhurbaşkanı seçilerek başarılarla dolu hayatını bu onurlu vazife ile taçlandırmıştır. Güzel ahlakı, sahip olduğu manevi değerler, çocuk sevgisi, sade ve mütevazı yaşam tarzı ile “Halkın Cumhurbaşkanı” olarak tanınmış ve sevilmiştir.
İmkânsızlıklar içinden gelerek üstün başarılara nasıl ulaşıldığını öğrenmek için hayat hikâyesi okunmalıdır. Onun ideal hayatı gelecek kuşaklar için gerçekten önemli bir örnektir.
Kendisinin derin manalı ve özlü sözleri vardır. Hindistan’da her yaştan, her meslekten insanların, hatta çocukların ağzından bile bu sözleri duyabilirsiniz: “Rüya, uyurken gördüğün şey değildir, seni uyutmayan şey asıl rüyadır.”, “Güneş gibi parlamak istiyorsan önce güneş gibi yanmayı öğren”. Abul Kelam, başarının sırrının “isabetli bir karar ve vizyon” olduğunu söyler.
1997’de Hindistan’ın ırk, cinsiyet veya meslek ayrımı yapmaksızın verilen en prestijli ödülü olan ‘’Bharat Ratna Nişanı’’ ile ödüllendirilmiştir. Otobiyografisi olan “Wings of Fire”, hayatıyla ilgili “My Journey”, çok derin manalı sözlerini içeren “Inspiiring Thoughts”, Turning Points, Ignited Minds, India 2020 A Vision for the New Millennium, Developments in Fluid Mechanics and Space Tecknology, Indomitable Spirit ve Mission India onun en çok bilinen bir eserleridir.
Füze adamın, “Ben Kelam” (I am Kelam) adıyla hayatını konu alan, 2011 yılında çekilmiş bir sinema filmi de bulunmaktadır.
SİR SEYYİD AHMED HAN (1817-1898): Modern eğitim reformcusu, eğitimci, yazar, hukukçu ve “Sir” lakabı ile bilinen Seyyid Ahmed Han, 17 Ekim 1817 tarihinde Delhi’de dünyaya gelmiştir. Ataları Babür döneminde Afganistan’dan gelip Hindistan’a yerleşmiş ve devlet memuru olarak önemli görevlerde bulunmuşlardır. Dedesinin Hoca Feridüddin Ekber Şah’ın vezirlerinden biri olduğu da bilinmektedir. Seyyid Ahmed Han, ilk eğitimi annesinden almış sonrasında Delhi’de Medrese-i Şah Ebdü’l Eziz’de ve Mirza Mazhar Can-ı Canan’ın müridlerinden olan Şah Gulan Ali’nin tekkesinde eğitim görmüştür. 1838’de 22 yaşındayken babasını kaybettiğinde geçimini sağlamak için çalışmak zorunda kalmış ve Delhi Ceza Mahkemesinde zabıt kâtibi olarak görev almıştır. Daha sonra 1841’de Menpur, Gazipur, Muradabad ve Aligarh’da hâkimlik görevini sürdürmüştür.
1869-70 yıllarında İngiltere’de modern eğitim sistemini inceleyerek geri döndüğünde ilk önce sosyal reformu halka tanıtmak ve halkı aydınlatmak amacıyla “Tehzibü’l Ahlak” adlı aylık bir dergi çıkarmıştır.
Daha sonra 1875 yılında onun en büyük eseri sayılan Medresetü’l Ulum Müslümanan-ı Hind (Hint Müslümanlarının Medresesi)’i kurmuş, medrese iki sene sonra Anglo Muhammadan Oriental College ismini almış, daha sonra da üniversiteye dönüştürülerek 1920 yılında Alıgarh Müslim University (AMU) ismini almıştır. Günümüzde Hindistan’ın en seçkin üniversitelerinden biri olan bu üniversite, Güney Asya’daki özellikle Hindistan Müslüman halkının bilinçlenmesinde büyük rol oynamıştır. Seyyid Ahmed, öğrencilere bilim eğitimi vererek yeni nesillerin ufkunu açmıştır. Ayrıca bilim alanındaki önemli kitapları İngilizceden Urducaya çevirme düşüncesiyle Scientific Society adında bir kurum kurmuştur. Seyyid Ahmed, Pakistan’ın ayrılması fikrine olumlu bakmış, iki ulus teorisini desteklemiştir. Meşhur Hintli şair Altaf Hüseyin Hali’nin biyografisini yazdığında bazı Urdu edebiyatçıları Seyyid Ahmed için “Mirza Galib modern Urdu Edebiyatının kurucusu ise Seyyid Ahmed de onun öncüsüdür” demiş Gandhi ise onu “eğitimin peygamberi” olarak isimlendirmiştir.
Seyyid Ahmed’in edebi eserlerinden en önemlileri şunlardır: Sadık Hintli Müslümanlar anlamına gelen Loyal Muhammadans of İndia, Delhi’nin tarihi eserleri üzerine yazılan Asarü’s Sanadid. Ayrıca Sir William Muir “Life of Muhamed” kitabında Peygamber Efendimiz’e iftira attığı ve siretini olumsuz şekilde ifade ettiği zaman Seyyid Ahmed, onun yazdıklarına cevap olarak 1870’de Hutabat-ı Ahmediye adlı eserini kaleme almıştır. Ayna-i Ekberî (1855) adlı kitabında ise Ekber Şah’ın devrini modern bir dönem olarak ele almıştır. 1857 yılında yaşanan ayaklanmayı açıklayan Asbab’ı Bagavat-ı Hind (1858) adlı eseri ise tarihçiler tarafından, bu olayı en iyi analiz eden eser olarak kabul edilmektedir.
Hayatının son döneminde Kur’an tefsiri yazmaya başlamış ancak sadece yedi cildini tamamlayabilmiştir. Seyyid Ahmed Han 1898 yılında vefat etmiştir, kabri Aligarh’tadır.
M.Meraj Alam / Marmara Üniversitesi Türk Dili Anabilim Dalı Yükseklisans Öğrencisi
Tohum Sayı 160 / Kış 2018