IOS tarafından 100 büyük Müslüman lider arasında gösterilen ve Cumhurbaşkanlığı tarafından 2019 yılı kendisine atfedilen Prof. Dr. Fuat Sezgin’in öyküsü, 1924 yılında başlıyor. Aslında büyük başarılarla dolu bu öykü, ne yazık ki Türkiye dışında daha çok neşvünema buluyor. Doğrusu Prof. Sezgin’in çalışmaları, İslam medeniyetinin geçmişten bugüne gösterdiği gelişimsel çizgiyi ve bunun tesirlerini bir bütün olarak irdeliyor ve nihayet insanlığa yaptığı muazzam katkıyı açığa çıkarmaya odaklanıyor. Hakikaten bu kadar külliyatlı bir meseleyi, oldukça nitelikli bir şekilde kıymetlendirerek çözümlemeye çalışan bir akademisyen, bir düşünür, bir alim olarak Sezgin’in öyküsü, neresinden tutulup ne kadar derine gidilirse gidilsin, hep biraz eksik, hep biraz hüzünlü kalacak. Ancak kendisinin de deyimiyle “insanımızı Avrupa Dünyası karşısında aşağılık duygusundan kurtarmaya adanan” kıymetli bir hayat, onu anlamaya çalışan insanlara miras olarak kalacaktır.

HAYATI VE ÖĞRENİM YOLCULUĞU
Prof. Sezgin’in zorluklar ve hemen ardından da büyük başarılarla dolu olacak hayatı, Türkiye’nin doğusunda, Van gölüne de kıyısı olan Bitlis’te 1924 yılında başlamıştır. Babası Mehmet Sezgin, Osmanlı döneminde kadılık yapmış olsa da daha sonra bunu bırakarak hocalığı tercih etmiş, Fuat Sezgin’e dil grameri okutacak düzeyde bilgili bir kişidir.
Prof. Sezgin ise informel bu eğitimlerin yanı sıra, ilk ve orta öğrenimi çeşitli yerlerde tamamlamış ve nihayet, İstanbul Üniversitesi Şarkiyat Enstitüsü’ne en büyük şarkiyatçılardan biri olan Prof. Helmut Ritter’in öğrencisi olmak üzere 1942 senesinde katılmıştır.
Ritter’in yanındaki başarısının temelini ise, babasından öğrendiği gramer bilgisine bağladığını ifade ederken, hocasının, 12 saatlik çalışmasını da bir bilim insanı olmak adına yeterli bulmadığını ve bunun yerine günün tamamını çalışarak geçirmesi gerektiğini önerdiğini de aktarır. Hatta bunun üzerine Sezgin de kendi çalışma saatlerini kademeli olarak artırarak 17 saate çıkardığını, bunun da 70 yaşına girinceye kadar devam ettiğini, sonrasında da bunu 1-2 saat azalttığını bir röportajında beyan etmiştir.
Yine bir başka röportajında, Arapçayı tam bilmemesine rağmen, 30 ciltlik Taberi Tesfi ri’ni gece gündüz 6 ay içinde okumuş ve Arapçasını bu vesileyle geliştirmiştir. Burada belki yine hocasının bu gayreti üzerine hayranlığını, “Hayatta bir lisanı bu kadar süratle bu kadar iyi öğrenen bir insan görmedim” ifadesiyle beyan ettiğini vurgulamak da gerekir.

Ritter ile yoğun bir şekilde süren akademik çalışmaları, onun İstanbul’dan ayrılarak Frankfurt’a yerleştiği 1949 yılına kadar devam etmiştir. Bu arada Prof. Sezgin yine ilginç bir anlatı olarak Ritter’ın İstanbul’dan ayrılırken kendisine, “Ben kendimi bu kentin kütüphanelerinin kralı hissediyordum. Şimdi tahtımı sana devrediyorum. Onun değerini iyi bil!” dediğini ifade eder.
Ritter’ın tahtına namzet olarak Sezgin, yine onun anlatıları ve hatta kendi deyimiyle “onun kazandırdığı dünyaya farklı bakan gözler sayesinde” Müslüman bilginlerin ve özellikle de matematikçilerin bilim dünyasına katkılarına muttali olmuş ve nihayet bu alanı, bilim tarihi damarında ilerleyerek incelemeye karar vermiştir.
1954 yılına gelindiğinde ise Fuat Sezgin, “Buhari’nin Kaynakları” isimli çalışması ile Doçent olmuştur. Bu arada önemli tarihçilerden Z. Velidi Togan ile birlikte İslami Bilimler Araştırma Enstitüsü’nü de kurmuştur.
Ancak ne yazık ki, 1960 darbesinin hemen ardından 147’ likler olarak da bilinen grupla birlikte üniversiteden, herhangi bir kusuru olmamasına rağmen atılmıştır. Kendi ifadesine göre, atıldığını “bir gazeteden öğrenen” Sezgin, çalıştığı kurum yerine Süleymaniye Kütüphanesi’ne gitmiş ve Türkiye’de artık daha fazla kalamayacağına inandığından Amerika ve Almanya’da farklı üniversitelere başvuru yapmıştır. Hocası Ritter’ in de tavsiyesiyle Almanya’yı tercih ederek , 1965 yılında Frankfurt Üniversitesi’nde profesör olmuştur. Bu arada 1966 yılında, kendi beyanıyla “çalışmalarını ancak birkaç saat aksatmak suretiyle” daha evvel Müslüman olmuş olan Ursula hanımefendi ile evlenmiş ve bu evliliğinden Hilal ismini verdiği bir kızı dünyaya gelmiştir.
ESERLERİ
Bu konuda elbette öncelik hakkını Sezgin hocanın Doktora ve Doçentlik tezlerine vermek gerekir. O, öncelikle Ebu Ubeyde’nin “Mecaz’ül Kur’an” isimli ve Kur’an’daki mecazları ele alan yazma eseri hakkında bir doktora çalışması yapmıştır.
Bunun ardından da hadis kaynağı olarak İslam kültüründe önemli bir yere sahip olan Buhari’nin bilinenin aksine sözlü kaynaklara değil, yazılı kaynaklara dayandığı tezini işlediği “Buhari’nin Kaynakları” isimli Doçentlik tezini kaleme almıştır. Fuat Sezgin’in belki de en kıymetli eseri, evliliğinden sadece 1 yıl sonra çıkarmış olduğu ve hocası Ritter’ın “böyle bir kitap, ne daha önce yazıldı ne de bundan sonra bu mükemmellikte yazılabilir” diyerek methettiği “Arap-İslam Yazma Eserler (İlim) Tarihi” (Geschichte des Arabischen Schrifttums) isimli geniş hacimli kitabının ilk cildidir. Doğrusu bu kitap, aslında Brockelmann’ın “Arap Edebiyatı Tarihi” (Geschichte der Arabischen Literatur) isimli eserinin eksikliklerini de giderecek olan bir çeşit zeyl olarak tasarımlanmıştı. Ancak uzunca seneler süren bu çalışması nihayet kendi deyimiyle “Brockelmann’ın kitabını da aşacak müstakil bir eser” haline gelmiştir.
Bunun dışında “İslam’da Bilim ve Teknik” (Wissenschaft und Technik im Islam) adıyla 2003 yılında çıkardığı 5 ciltlik bir katalog çalışması mevcuttur. Bu katalog çalışmasına binaen Prof. Dr. Sezgin, dönemin Alman Başbakanı Schröder’in kaleme aldığı bir mektupla övgülerine şöylece mahzar olmuştur: “Bu iki kültür dünyasını birbirinden ayıran kesimlerin karşısından mücadele edebilmemiz içim bize en büyük desteği verdiniz!”.
Bunların yanı sıra, akademik olanlar başta gelmek üzere yoğunlukla Türk ve İslam medeniyetinin ilimler tarihindeki yeri hakkında olan çok sayıdaki makalesi de yine eserleri arasında sayılmalıdır.
Öte yandan 2008 yılında İstanbul’da İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi’nin de kurulmasına özellikle Almanya’daki muadili için hazırladığı bilimsel araç ve gereçlerin benzerlerini yaptırarak önayak olmuştur. Prof. Dr. Fuat Sezgin, ayrıca 800’ü aşkın aleti yeniden imal ederek orijinal bir çalışma olan “İslam İlim Aletleri Müzesi”ni de kurmuştur.

KEŞİFLERİ VE DÜŞÜNSEL MİRASI
Hayatı boyunca, tarihi, ilmi ve bilimi hayretle keşfeden Fuat hocanın, keşifsel alanda herhalde en büyük mirası, Halife Me’mun’un 70 kadar bilgin görevlendirerek coğrafyacılara hazırlamış olduğu dünya haritasını Topkapı Sarayı’nda bulması ile olmuştur.
Prof. Dr. Sezgin’i dünya çapında otorite haline getiren bir başka buluşu ise, matematiksel coğrafyanın Müslümanlara ait olduğudur. Hatta o, Arap-İslam İlimleri Tarihi isimli kitabının son 4 cildini bu alana ayırmıştır.
Ayrıca, Amerika kıtasının Avrupalılardan çok önce, Müslü-manlar tarafından keşfedilmesi ile ilgili kaynakların bulunması ve El-Cezeri’nin, “el-Cami Beyne’l-İlm ve’l Amel En-Nafi Fi Eş-Şınaa’ti’l-Hiyel isimli kitabının keşfi de yine Prof. Dr. Sezgin’e nasip olmuştur.
Fuat hocanın düşünsel en önemli mirası ise hiç şüphe yok ki, Müslümanlarda yer alan bilimsel gerilemenin neden olduğu aşağı duygusunu tarif etmesi ve bunun ortadan kaldırılması için mücadele etmesi ile mücadele edilmesi gerektiğini önermesidir. Kendi ifadesiyle:
“Avrupa medeniyeti, aslında İslam medeniyetinin çocuğudur. Yani İslam medeniyetinin devamıdır.”
İslam dünyasında din, bilimi köreltmedi. Aksine teşvik etti. Bugün Müslümanlara düşen görev, tarihlerini çok iyi bir şekilde ortaya koymak. Gerileyişin nedeni din değildir. Başka tarihi sebepler vardır. Müslümanları, yanlış düşünce ve kompleksten kurtarmak lazım. […] Bundan dolayı modern bilimlerin tarihi yeniden yazılmalı. Herkes İslami ilimleri dünyaya kazandırdıklarını bilmeli.”
Rahmet ve minnetle…
Durmak, tükenmek bilmeyen bir enerji kaynağı; sürekli açık ve aydınlık bir zihin ve son anına kadar mesuliyetlerinin de farkındalığıyla üretken bir beyin. Kendi deyimiyle İslam kültür dünyasının bilimler tarihindeki yerini keşfetmeye adanmış, 30 Haziran 2018 yılına kadar süren 61 yıllık kesif bir çalışma hayatının adı: Prof. Dr. Fuat Sezgin.
Fatma Nur Hüküm Koç/ Fizik Yüksek Mühendisi
Tohum Sayı 162 / Kış 2019