Dünyanın çok hızlı bir değişim geçirdiğine şahit olmaktayız. Ancak bu değişimin beraberinde getirdiği çeşitli avantajlarla birlikte ortaya çıkardığı insanlık krizlerine eğitim alanında bütüncül şekilde odaklanan yaklaşımlara rastlamak pek mümkün değil. Özellikle yapay zekâ teknolojisinin başı çektiği ve “eksponansiyel” kavramıyla anlatılan, insanı mekanikleştirmek amacını güden ve eğitimi de bu süreçte sadece endüstriye istihdam gücü sağlayan üretim bandı olarak planlayan hâkim anlayış dünyayı kasıp kavurmakta. Sanki dünyanın iyi eğitim sistemleri olarak bilinen örneklerinde, dijital, biyolojik, siber, fiziksel eksenlerde topyekûn bir makineleşme içinde insana kendi özüyle alakalı hususiyetleri unutturmak adına sistematik bir çaba var. Böylelikle zekâ, öğrenme, beceri, yeterlilik gibi kavramlar bile bir makinenin parçalarıymış gibi kutsanırken, mana, ruh, kalp, akıl, terbiye, irfan gibi insanın özüne ait hususiyetler neredeyse tamamen es geçilmektedir. Hatta es geçilmekle kalmayıp, madde-mana birlikteliğinde manayı saf dışı bırakan dışlayıcı söylem, bu meselelere kafa yormak isteyenlerin önüne set çekmektedir.
Eğitimde insandan ve insana ait değerlerden bahsetmek neredeyse gereksiz görülmeye yüz tutmuştur.
Tek öğrenen insan olmayınca, makineler, robotlar da insan gibi otonom şekilde öğrenip kendi hal, hareket ve tavırlarını belirleyince işler içinden çıkılması daha zor bir hal alıyor. İnsanı yapabildikleriyle değil makinelere nazaran başaramadıklarıyla değerlendirenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor. İnsanı sadece maddeden ibaret, zihin ve zekâ gibi kavramları da hiç çekinmeden bu maddiyatın bir parçası olarak görenler, araçları amaç haline büründürmekten geri kalmıyor. Eğitim böylelikle araçlarda zenginleşirken, amaçlarda yoksullaşıyor. Ancak unutmayalım ki, bir okul sisteminde %100 okullaşma, %100 öğrenme veya %100 ideal fert anlamına gelmez. Okullaşma, öğrenme, bilime, kültüre sevdalı ahlaklı nesiller demek değil. Nicelik ve nitelik dengesi de bu hesaplaşmadan payına düşeni alıyor ve nitelik geri planda kaldıkça aradaki makas her bakımdan açılıyor. Milli Eğitim Bakanımız Ziya Selçuk’un vurguladığı gibi hakim paradigma nicelik üzerine kurgulanınca eğitimde “başarı” konsepti, niteliğin anahtarı “vukuffiyet”e galebe çalıyor. Halbuki; “eğitimde başarının yegâne ölçüsü ders notları, sınav sonuçları, zekâ testleri ve mezuniyet sonrası edinilen mesleklerin maaşlarından ibaret olamaz”. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın “aklıselim, kalbiselim, zevkiselim sahibi bireyler yetiştirmek” ideali bu minvalde düşünülmelidir.
Teknoloji çevrelerinin “tekillik” olarak sundukları insanı makineleştirme süreci devam ededursun, bu “insansızlaşma”, “insanı dönüştürme” hamlesine “bize” has düşünce dünyasının tüm unsurları ve eğitim yoluyla vermemiz gereken cevaplar olmalıdır.
“Bilgi toplumu” diyerek rekabeti aşırı kutsayan, “teknoloji” diyerek tüketimi körükleyen, “insanlık” denince kendi toplumu hariç, herkesi dışlayan bir uygarlık anlayışını kabul etmemiz mümkün değildir. Bizim medeniyetimizin insan tasavvuru, sadece maddi mükemmeliyeti benimsemez; gönlü ve bilimi, mana ve maddeyi, talim ve terbiyeyi birlikte ele alan bir bütünden beslenir.
Millî Eğitim Bakanlığı’nın 23 Ekim günü Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde açıklanan 2023 Eğitim Vizyonu, işte tam da böyle bir zamanda insanlık adına savunulan değerleri gündemin en üst sırasına almayı amaçlamaktadır. Merkeze insanı alan, insan faktörünün eğitimin varoluş sebebi olduğunu hatırlatan sayısız referansı ve belirlenen üç yıllık takvime bağlı somut hedefleri içermesi bakımından bir vizyon belgesi olmanın yanında, uzun süredir özlemi duyulan bir felsefi bakış açısı da önermektedir. Örneğin “makine+insan” tekilliğini empoze eden küresel teknoloji paradigmasına “bizim tekilliğimiz, insan ve makinenin birlikteliğinden ziyade akıl ve kalbin birlikteliğidir” diyebilmektedir. Bu eğitim adına onurlu ve cesur bir duruştur. Batı’nın 21. yüzyıl becerileri odaklı mutlak önermesini, normunu koşulsuz kabul etmeme dirayeti göstermesi bakımından önemlidir. Aynı zamanda fert-müfredat, cevher-mücevher kelimeleri arasında kurduğu etimolojik bağları, öğrenci, öğretmen, okul ve ebeveyn temel taşları etrafında oluşan ekosistemi dönüştürme kabiliyetini geliştirmek için birer metafizik, ontolojik ve epistemolojik tefekkür sahasına dönüştürmesi heyecan vericidir. 21. yüzyıl becerilerini eğitimde en üst ahlaki norm olarak belirleyen odaklara, bu tek kanatlı bakışın eksikliğini anlatarak “beşerlikten insanlaşma” vurgusu yapması ise irfanlı bir kavramsallaştırma içermektedir. 2023 Eğitim Vizyonu “İnsanın akıl ve kalple çift kanatlı olmasına dair bir paradigma” ortaya koyma yönünde güçlü bir iddiayı seslendirirken, “sadece maddi olana yönelen bir eğitimi reddetmektedir”.
“Çift kanat” metaforu aynı zamanda toplumsal ve bireysel ölçekte tabir yerindeyse 360 derece görebilen bir arayışın da sembolüdür.
“Bir topluma yapılabilecek en büyük kötülük, o toplumu kendi kültüründen mahrum etmektir.
Daha büyük bir kötülük ise onu kendi kültürüne mahkûm etmektir” derken teknolojik tekilliğin karşısına bu sefer “vahdette kesret” kadar güçlü bir tezle çıkmaktadır. Evrensel ve yerel motiflerin harmanlanması, sonrasında milli bir boya ile boyanması öngörülmektedir.
2023 Eğitim Vizyonu’nun en büyük hayali çağın ve geleceğin becerileriyle donanmış ve bu donanımı insanlık hayrına sarf edebilen, bilime sevdalı, kültüre meraklı ve duyarlı, nitelikli, ahlaklı bireyler yetiştirmektir. Bir süredir sınav baskısı ve genelde buna bağlı bölgeler arası farklar gibi travmalarla boğuşan eğitim sistemimizde ihmal edilen insan faktörünü sistemin merkezine tekrar yerleştirmektir. Bizlere eğitimin insan için, insanlar tarafından yürütüldüğü gerçeğini hatırlatmaktadır.
Gökhan Yücel / Milli Eğitim Bakanı Danışmanı
Tohum Sayı 162 / Kış 2019