Baktığımızda, “mimari” ve “öğrenim” arasındaki ilişki çok az düşünülmüştür. Bu konudaki önerileri ve hislerini, mimarlar, okul yetkilileri, öğretmen ve çocuklar daha verimli bir mimari için ortaya koymalıdır. Mimarinin bu dalında uzman önerilerine ihtiyaç vardır ve bunun arkasında geniş bir anlayış yatmaktadır. Mimari ve Pedagoji bir okulun binasının planlanmasında birlikte düşünülmesi gereken iki disiplindir. Bir pedagojik konsept oluştururken, çocuklara mümkün olduğunca öğrenim yolunda eşlik edecek alanlar kurgulanmalıdır. Eşlik etmekten kasıt, onlara ilham vermesi ve öğrenimde heyecan yaratmasıdır. Çünkü çocuklar hissiyatın olmadığı alanları kırıp dökerler. Tabi ki öğretmenler de bu ortamlarda ders anlatırken verimli olabilmelidir. Ayrıca öğrenmenin yeri olarak adlandırılan okul; mimari olarak geçerli inşa şartlarını çocuklar ve eğitimciler için sağlamalıdır.
Modern eğitim yapılarını tarihi olarak incelediğimizde; Avrupa’nın savaş sonrası okul binalarında açık alanlara doğru bir yönelim göze çarpar. Bu okullar, yatay uzanan genellikle tek katlı, yoğun kullanımlı olarak planlanmıştır. Bu klasik modern anlayıştan yola çıkarak Mimarlar, Pedagoglar ve Doktorlar tarafından global çapta okul binaları tartışması başlatılmıştır. 60’lı yıllarda açık havaya açılma ve büyüklük özellikleri kaybolmuş bunun yerini demokratik ve eşitlikçi bir okul anlayışı ile hol yapıları almıştır. 70’lerde ise daha çok çeşitlilik ve eşitlikçi yapılarla okul binaları tam gün eğitim sistemine geçmiştir. Çocuklar artık öğleden sonraları ders, yeme-içme ve spor yapabilecekleri alanlara ihtiyaç duymuştur. Bu durum, eğitimin teknik -formel dünyası dışında karşılaştırmalı bir anlamını ortaya koymuştur. Öğrenciler, uzun zaman harcadıkları bu mekânlarda, aradıkları çoklu ortamları da bulabilmeliydiler.
Diğer taraftan örneklendirmek gerekirse doğuda gelişen, İslami eğitim yapılarında görülen hayatla iç içe geçmiş, çok geçirgenli kapalı ve açık mekânlar, eğitimi, içinde uygulandığı yapının yönlendirmesine, sınırlamasına izin vermemiştir. Tam tersine, “tefekkür” dünyası ile çocuğun fıtratına has yolunu bulmaya teşvik edilerek arayışını kendisinin bulmasına yön verilmiş olur. Mimari- Mekânsal kavram öğrenciyi tamamlar. Kendi kültürel sistemimizden gelen medrese yapılarında rıza ve ilgi ile başlayan eğitim dünyası, mekânı ile de aynı ilişkidedir.
Modern dönemde gelişmekte olan en iyi eğitim sisteminde de aynı yöntemleri kendi mimari içerikleri ile zenginleştirip oluşturmaya çalışıldığı görülmektedir. Eğitim Mekânları merak uyandırmalı, düşünmek için araçsallaşmalı, bilginin ötesini kurcalamaya sevk etmelidir. Baktığımızda bilim adamları, şairler ve düşünürler sorgulayan ve hazır bilgilerin ötesine geçmeye çalışan insanlar olarak belli bir eğitim sisteminden ayrı düşmüşlerdir.
Eğitim yapılarının da bu duruma nasıl hizmet etmesi gerektiği mimarlar tarafından iyi etüt edilip oluşturulması önemlidir.
Bugün bilinen hemen hemen her şeye, dünyanın herhangi bir yerinden tek bir tıklamayla her an ulaşılabilir. Bu nedenle, gelecekteki okulun temel terimi basit terimlerle- bilgi değil, fakat yetenek olmalıdır. Temel bilgi edinme ile aynı zamanda, bilgi ile ilgilenmek için beceriler kazanmak gerekir. Öğrenmeye farklı aktif yaklaşımlar aracılığıyla çeşitli öğrenme yollarının ve çeşitli öğrenme etkinliklerinin kullanılması önemlidir. Öğrenme; sadece kabaca bilginin tekrarı değil, öğrencinin kendi aklı ve bedeni ile başkalarıyla birlikte aktif olarak inşa edilmesi anlamına gelir. Öğrenme yollarının ve öğrenme aktivitelerinin çeşitliliği farklı öğrenme durumları gerektirir- geleneksel sınıf bir öğretim alanı olarak merkezi işlevini kaybeder. Öğrenme senaryosuna bağlı olarak, farklı mekânsal durumlar arasında bir seçim yapmak önemlidir. Buna göre, odalar net hiyerarşilere göre sıralanmaz, ancak birçok şekilde birleştirilebilir. Tek işlevli kullanım atamaları önlenmekte, çoklu kullanılabilirlik mümkün hale getirilmekte, açık kat planları (ve küme modelleri) önem kazanmaktadır.

Her bir çocuk, farklıdır ve farklı öğrenir. Okul, bireye göre öğrenimi kişiselleştirmelidir. Bununla birlikte, aynı zamanda hiçbir çocuk yalnız öğrenemez. Öğrenmenin tanıma, diyaloğa, başkalarıyla etkileşime ihtiyacı vardır. Bu nedenle hem bireysel öğrenme deneyimleri hem de küçükten büyük gruba takım çalışması deneyimleri okulda yapılmalı ve yansıtılmalıdır. Okul, her bireyin özgünlüğüne saygılıdır ve aynı zamanda, birbirini tamamlayan ve destekleyen insanların çeşitliliğini kullanır. Mimari düzeyde niceliksel ve niteliksel değişimlere ihtiyaç vardır. Alan hesaplamasında her bireye 2 metrekare, öne sıralanmış eğitimden, ayrı olarak hızlı bir şekilde farklı öğrenme biçimlerine izin vermek için yeterli değildir. Alansal gereksinimin ötesinde, aynı zamanda niteliksel değişiklikler de gereklidir. Bu nitelik, doğrudan odalar arasındaki geçirgenliğe ve şeffaflığa bağlıdır. Bireylerin ve küçük grupların paralel çalışmalarını düzenlemek için, kesintisiz ağa ihtiyacı vardır. Tüm geçirgenlik ve şeffaflık için, yeterli akustik ayırma ve yangın koruma güvenliği gereksinimleri aynı anda sağlanmalıdır. Çocuklar karanlığa olduğu kadar aydınlığa, ışık ve gölgeye, açık alan kadar saklanacakları kuytu yerlere de ihtiyaç duymaktadırlar. Mekanlardaki bu çeşitlilik, onunla bağ kurulamayan ortamlarda oluşan şiddetin azalması için gereklidir.
Daha iyi ifade etmek gerekirsek, ‘‘Öğrenciler kendilerini iyi hissetmelidir.’’ cümlesi, bütün mimari detayların üzerinde bir esastır. Eğitim mekanının çocukları motive etmesi ve öğrenmeye heves ve istek oluşturmasını amaçlaması gerekmektedir. Bu da mekanize-standartlaştırılmış ‘‘sınıflaştırılmış’’ düzeneklerden çıkarıp, birbirleriyle etkileşime girdikleri, birbirlerinden öğrendikleri, ellerini kullanarak bir şeyler inşa edebildikleri bir öğrenme vasatına çevirebilirsek okulun, çocuğun sosyalleşmesi ve dünyayı tanıması açısından fevkalade yararlı olabileceğini söyleyebiliriz. Eğitimin ilk yıllarında somut işlerle uğraşmak, keşfetmek çocuk iç dünyasını beslemektedir.
Günümüzde, örnek eğitim anlayışı olarak gösterilen, Finlandiya’da, ders dışı saatlerde sosyal alanlarda öğrencilerin birbirlerinden öğrenmelerinin önemi kavranmış, aktivite ağırlıklı eğitim sistemi uygulanıyor. Öğretmene yönlenmiş sınıflardansa, öğrenciyi merkeze alan yeni bir eğitim sistemi yaygınlaşıyor. Ve bu yeni eğitim modelleriyle eğitim mekanları ister istemez dönüşüyor; çünkü eğitim mekanlarının potansiyelleri aslında alternatif, yenilikçi, öğrenciyi merkeze koyan, katılımcı ve şeffaf eğitim modellerini mümkün kılıyor.
Eğitim binaları tabii ki de sosyal ve fiziksel çevreden, yani şehirden bağımsız olamaz. Okul şehri keşfetmeye de olanak sağlamalıdır. İyi bir şehir okulunu da oluşturacaktır. Kevin Lynch Kent İmgesi kitabında kentsel ortamda zamanın ve tarihin varlığından ve dolayısıyla bu dış faktörlerin insanları nasıl etkilediğinden bahseder. Her bireyin sahip olduğu şehre ilk ve doğrudan yaklaşımı, kendisine ve zamana göre 5 duyulu estetik bir deneyim oluşturmasına bakıyor. Bir kentsel sistem bu nedenle ya sabit ya da sürekli bir değişim olarak algılanabilir; bu da herhangi bir çevreyi etkileyen dış faktörlerin en göze çarpan etkisidir. Kentin öğelerinde biriken tüm hafıza, gerçekte farklı dönemlerde orada yaşayanlara ince ince kendini anlatmaktadır. Yoldaki taşlar, köşe başındaki ağaç ile tanımladığımız bu yol, bu küçük insanın ilk serüvenidir ve mutlaka vardığı yere kadar eğitiminin bir öğesidir. Küçük gözlemci her gün iki defa kullandığı bu yol içinde bir karakterdir ve bu karakteri yürüdüğü bu yoldaki elemanlar, düğümler, stratejik noktalar, referanslar ve şehrin sunduğu “medeniyet” ölçüsünde geliştirecektir. Bu noktada okul, mekân olarak tek başına bir öğrenim alanı değildir. Çocukları eğitim yolunda uzun süren şehrin keşmekeşliğinin sendromundan kurtarıp, güvenlikli ve nitelikli bir okul yolu ile güne başlatmak gerekmektedir. Sosyal çevreye entegre olmuş bir okul, aynı zamanda öğrenciler için öğrenimin günlük hayat deneyimlerinin bir parçası olmasını da sağlayacaktır.
Şehrin okulu tamamladığını düşünürsek tam tersi olarak da okul alanlarının şehre ve diğer sosyal çevrelere açık olmasının sağlanması gerekecektir.7/24 açık bir okul sosyal donatı alanının tasarlanması daha ekonomik ve sürdürülebilir bir sistem kurmayı sağlar.

Yukarıdaki görselde çalışmış olduğum Master bitirme projemde, görüldüğü gibi açık avlulu değişken mekanların oluşturduğu 1000 öğrenci kapasiteli yeni Kadıköy İmam Hatip Lisesi Projesi bulunmaktadır. Çorlulu Ali Paşa Medresesi ve Fransız Ecole’ sistemi karşılaştırmaları ile başlayan analiz çalışmasında, okulun bulunduğu bölgeye ulaşım ve çocuklara sağladığı çevresel faktörler de ortaya konmuştur. Avrupa okul normlarına göre oluşturduğumuz ihtiyaç listesi ve yapısal özellikler tezde yer almaktadır. Türkiye’de standartlaşan kütleler halinde, fiziki bir varlıktan öteye geçemeyen okul yapılarına farklı bir anlayış getirmeyi amaçlamıştır.
Şeyda Beyaz İnce / Yüksek Mimar
Tohum Sayı 162 / Kış 2019