İlimleri tasnif etmek hiçbir ilim sisteminde kayıtsız kalınamayacak bir faaliyettir. Zira bu, ilgili sistemde yer alan ilimlerin konum ve rol itibariyle birbirleriyle ilişkisinin tespitini mümkün kılar. Bu tespitin mükemmelliği de söz konusu sistemin mükemmelliğini verir. Zira herhangi bir sisteminin mükemmelliği sistemin fertleri arasındaki denge ve uyumla doğru orantılı olduğu gibi, bir ilim sisteminin mükemmelliği de içerisindeki ilimlerin birbirleriyle olan denge ve uyuma bağlıdır. Sonda söyleyeceğimiz şeyi şimdiden söyleyerek altını çizelim ki, buna paralel olarak, ilim sistemindeki mükemmellik bulunduğu medeniyetin düşünce, bilim, sanat gibi ilmî faaliyetlerin bütünündeki başarıyı belirler.
Peki ilimleri tasnif etmek neden önemlidir ve ilimler neden tasnif edilir? İlimleri tasnif etmek, ilimlerin doğru işlevleri üstlenmesini ve alanına girmeyenleri ilgili olan ilme bırakmasını sağlamasının yanı sıra ilimlere kuşbakışı bir şekilde bakarak sağlıklı değerlendirmelerde bulunma ve bu sayede ilimlerin tedrisinde sağlıklı bir yönteme sahip olmayı kolaylaştırır. Ancak bunların da ötesinde ilimleri tasnif etmenin, şu sorunun cevabını vermek gibi daha temel bir gayesi olduğu söylenebilir:
Hangi ilim(ler) asıldır ve hangi ilimler fer’dir? Başka bir ifadeyle hangi ilim(ler) eşya hakkında kesin ve kuşatıcı bilgi verir ve böylece sonsuz mutluluğu elde etmemizi sağlar ve hangi ilimler bu vasıfta değildir?
Tarih boyunca farklı medeniyet ve gelenekler tarafından bu soru cevaplanmaya çalışılmış ve İslam düşünce geleneğinde, dinî ilimlerden ibaret olan ilmî faaliyete felsefî ilimlerin de katılmasıyla birçok alim ve filozof tarafından ilim tasnifleri ortaya konulmuştur. Bunlar arasında Cabir b. Hayyan (ö. 200/815), Harezmî (ö. 387/997), Fârâbî (ö. 339/950), İbn Sinâ (ö. 428/1037) ve Gazzâlî (ö. 505/1111) gibi isimler sayılabilir. Her bir alim ya da filozof ilim tasnifini kendi ilim algısına, daha doğru bir ifadeyle bağlı olduğu düşünce geleneğinin ilim telakkisine göre şekillendirmiştir. Söz gelimi Farabî ve İbn Sinâ felsefî ilimleri, Gazzâlî dinî ilimleri merkeze alan tasnifler ortaya koymuştur. İslam düşünce geleneğinde yapılan ilim tasnifleri dikkatle incelendiğinde, biri dinî ilimleri, diğeri ise felsefî ilimleri odak noktası alan iki ana damar olduğu görülür. Taşköprülüzâde Ahmed Efendi’ye gelinceye kadarki süreçte devam eden bu ikili yapı Taşköprülüzâde tarafından mezc edilerek daha üst bir seviyeye taşınmıştır.
Taşköprülüzâde Ahmed Efendi (ö. 968/1561), çok yönlü bir Osmanlı âlimidir. Dil ilimleri, dinî ilimler ve felsefî ilimleri kuşatan geniş çerçevede eserler kaleme almıştır.
Onun ilgilendiği bir alan da ilimler tasnifi olmuştur. Taşköprülüzâde bu alanda dört eser ortaya koymuştur. Bunlar; er-Risâletü’l-câmi‘a fî vasfi’l-‘ulûmi’n-nâfi‘a, Miftâhu’sse‘âde ve misbâhu’s-siyâde fî mevzu‘âti’l-‘ulûm, Medînetü’l‘ulûm ve es-Se‘âdetü’l-fâhira fî siyâdeti’l-âhira’dır. Bu eserlerden üçü müstakil teliftir. Medînetü’l‘ulûm ise Miftâhu’s-se‘âde’nin bir özetidir. Yukarıda zikredilen, ilimler tasnifindeki söz konusu dinî ve felsefî tasnif geleneklerine göre değerlendirildiğinde, er-Risâletü’l-câmi‘a’nın dinî tasnif geleneğine ait olduğu, diğer üçünün ise dinî ile felsefî tasnifi mezcetme çabasında tasnifler olduğu söylenebilir.
Dinî tasnif geleneğine göre yazılan er-Risâletü’l-câmi‘a’da ilimler faydalı olup olmaması açısından ele alınır ve faydalı ilimler şöyle ifade edilir: “Bil ki kitap ve sünnette yer alan bilgilerden bazıları mükelleflerin fiilleri, bazıları dünya (mebde) ve ahiret (meâd) halleri, bazıları da zühd, sabır, rıza, namazda kalp huzuru gibi ahlakî güzelliklerle ilgilidir.” Buna göre faydalı ilimler kitap ve sünnette yer alan ilimler olmaktadır. Bu ifadedeki “mükelleflerin fiilleri”ne ilişkin ilimler eğer kıssa ve hikâyelerle ele alınıyorsa bu vaaz ve tezkir ilmi, iktiza ve tahyir yoluyla ele alınıp küllî kaidelerle hükümler istinbat ediliyorsa usûl-i fıkıh, ayrıntılı delillerden cüzî hükümler elde ediliyorsa fıkıh olmaktadır. “Dünya ve ahiret halleri”ne ilişkin ilimlerin altında da iki ilim yer alır. Bunlardan dinî inanç ilkelerinin ortaya konulmasını sağlayan akaid ya da usûlüddin, bu inançların savunulmasını üstlenen ise kelam ilmidir. “Zühd, sabır, rıza, namazda kalp huzuru gibi ahlaki güzellikler” ile ise riyazet ilmi, mekârimü’l-ahlak ilmi de denilen tasavvuf ilmi kastedilmektedir. Bu tasnif anlayışına göre ilimler faydalı ilimler zikredilen dinî ilimlerden ibarettir. Diğer bütün ilimler -ki bunlar felsefî ilimler olmaktadır- ancak zikredilen ilimlere faydası oranında faydalıdır.
es-Se‘âdetü’l-fâhira adlı eserinde Taşköprülüzâde dinî ve felsefî tasnifi mezcettiği bir anlayışı benimsemiştir. Bu eserde ilimler nazarî ve amelî şeklinde iki ana çatıda ele alınır ve üç ana başlıkta incelenir. Birinci ana başlık alet ilimleri olup, dil ve belagat ile mantık ve cedel ilimleri ve bunların alt ilimlerini içerir. İkinci ana başlık itikâdî ilimler adını taşır ve burada şer‘î ve hikemî ilimler yer alır. Burada şer’î ilimler altında tefsir, hadis, usul-i fıkıh ve kelam; hikemî ilimler altında ise metafizik, fizik, matematik ve bunların alt ilimleri yer alır. Üçüncü ana başlık ise yine şer‘î ve hikemî şeklinde iki grupta ele alınan amelî ilimlerdir. Burada da şer‘î ilimlerin altında fıkıh ve onun alt ilimleri ile ilmü’l-ihtisab adı verilen toplumun işleyişini düzenleyici ilimlere, hikemî ilimlerin altında ise ahlak, ev idaresi, siyaset ilimlerine yer verilir. Taşköprülüzâde, Miftâhu’s-se‘âde’de, es-Se‘âdetü’l-fâhira’daki tasnifi tasnif sistemi açısından geliştirmiş ve bu yeni halini Medînetü’l-‘ulûm’da da özetlemiştir. Yeni tasnif sistemine göre ilimler yazıda varlık, dilde varlık, zihinde varlık ve dış dünyada varlıktan oluşan varlık mertebeleri esas alınarak üst başlıklar olarak belirlenmiş ve es-Se‘âdetü’l-fâhira’daki üst başlıklar bu başlıkların altına yerleştirilmiştir. İlk üç üst başlıkta alet ilimleri ayrıntılı bir şekilde ve ayrı ayrı ele alınırken, dördüncü üst başlıkta ise nazarî ve amelî ilimleri her birini şer‘î ve hikemî alt başlıklarıyla ele almıştır.
Pek alışıldık olmayan bir şekilde Taşköprülüzâde’nin bu alanda üçü müstakil telif biri muhtasar olmak üzere dört eser vermiş olması, onun aslında ilimlerin hakikatiyle ilgili düşünsel bir derde sahip olduğunu gösterir. Nitekim onun söz konusu iki tasnif geleneğini mezce çalışması da bunun işaretidir. O ne dinî tasnif geleneğindeki gibi sadece dinî ilimleri ne de felsefî tasnif geleneğindeki gibi sadece felsefî ilimleri merkeze almamış, her ikisini de mezc ederek, hem kelâm ilminin hem de metafizik ilminin hakikat hakkında kesin ve kuşatıcı bilgi veren ve sonsuz mutluluğu elde etmeyi mümkün kılan hakikî ilim olduğunu kabul etmiştir. Onun mezc yolunu tuttuğu ilim tasniflerine olgunluğunu veren de bu yaklaşımıdır.
Başta söylediğimiz cümlelere geri dönerek bitirelim:
İlimlerin tasnifine ilişkin bir sistemin mükemmelliği, bulunduğu medeniyetin düşünce, bilim, sanat gibi ilmî faaliyetlerinin bütününde başarıyı temin eder.
Taşköprülüzâde’nin yaşadığı döneme tekabül eden 15. ve 16. yüzyıllarda batıda gerçekleşmeye yeni yeni başlayan felsefî ve bilimsel dönüşümlerin etkisini henüz kuvvetle ve tam olarak hissetmeyen Osmanlı medeniyetinin ilmî sahada çok canlı ve güçlü olması ve bu dönemde Molla Fenârî (ö. 834/1431), Ali Kuşçu (ö. 879/1474), Hocazâde (ö. 893/1488), Kemalpaşazâde (ö. 940/1534) gibi çok yönlü alimler, Kâdîzâde-i Rûmî (ö. 844/1440’tan sonra), Fethullah Şirvânî (ö. 891/1486) ve Takiyüddin Râsıd (ö. 993/1585) gibi matematik ve fizik bilimciler, Lâdikli Mehmed Çelebi (ö. X/XVI. yy başları), Şeyh Hamdullah Efendi (ö. 926/1520) ve Mimar Sinan (ö. 996/1588) gibi sanatkârların, Osmanlı Devletinin eğitim sisteminde dinamizmini koruyamadığı sonraki yıllarına, yani XVI. yüzyılın sonlarından XVIII. ve XIX. yüzyıla uzanan süre zarfına nispetle genel olarak kuvvetli ilim adamları olarak bir arada yaşamış olmaları hiç tesadüf değildir. Bu isimler elinde gerçekleşen dönemin Osmanlısının ilim ve eğitim faaliyetlerindeki başarının arkasında, ilimler arasında kurulmuş sağlıklı bir hiyerarşiye dayanan bir ilim anlayışının bulunduğunu söylemek mümkündür. Bugünkü eğitim sistemimiz için de aynı irtibat söz konusudur. Dolayısıyla günümüzde eğitim sistemimiz hakkında ortaya konulacak fikirler de ilimler tasnif sistemimizin varlığı ya da mahiyeti hakkında söyleyeceklerimiz tarafından öncelenmelidir.
Arş.Gör.Sami Turan Erel / İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi, Uluslararası İslam ve Din Bilimleri Fakültesi
Tohum Sayı 162 / Kış 2019