İletişim ve paylaşım çağındayız. Paylaşılmayan, anlatılmayan ve gösterilmeyen bir şey sanki hiç yaşanmamış gibi görülüyor. Aynı zamanda etkileşim imkanları sürekli artıyor, başkalarına daha hızlı ulaşmak ve insanlar üzerinde etkili olmak için büyük fiziksel yorgunluklar gerekmiyor. Böylece toplumsal değişim eskiye nazaran daha hızlı gerçekleşiyor. Bu hızlı akışın içinde iken insanların değişimi fark etmesi ise çoğunlukla mümkün görünmüyor.
Günlük hayatımızda sosyal rollerimiz ile toplumsal hayata tutunuruz ve toplum da bizi çeşitli sosyal rollere zorlayabilir. Bilindiği gibi ülkemizde kadının çalışma hayatına katılımının muhafazakar çevrede yaygın ölçekteki tecrübesi çok yenidir. Bu sebeple kadın-annelik-kariyer üzerine tartışmalar devam ederken, zamanın getirdiği yeni sorunlara özgün ve tutarlı cevaplar verebilmenin yolu da tepkisel davranmaktan değil, zamanın ruhunu yakalayarak gerçekçi çözümler aramaktan geçiyor.
Kadının muhafazakar çevredeki durumu üzerinden bir gözlem yapacak olursak; 20 sene evvel iyi bir anne ve ev hanımı olmanın ek olarak bahçede tarlada tarım ile uğraşmanın değerli görüldüğü bir toplum kesiminin, artık iş piyasasındaki kadın emeğinin önemsendiği bir noktaya geldiği aşikardır. Burada toplumsal rollerin oransal olarak tekrar dağılması söz konusudur. Anne rolü ise artık görülmeyen emeğini görünür kılmak için (piyasa tanımı ile) ‘iş’ yükünden üzerine almaya karar vermiştir. Böylece aslında evdeki emeğin yanında fazladan ‘iş’ yapmak karşılığında toplumsal statü ve yeni toplumsal roller satın alınırken, eviçi emek için de mecburen bir ölçüde dışarıdan hizmet satın alınır. Bu toplumsal gerçeklik; eleştiri, yadsıma, hor görme gibi meseleyi gerçek bağlamından koparmadan ele almamız gereken bir mevzudur. Diğer yandan kadının ‘toplum yararına işler’ bağlamında yapabileceği birçok gönüllü uğraşının meslek kategorilerine girmemesi ve bu nevi sivil toplum işlerinin çoğunluğun mevcut değer yargıları ile önemli sayılmaması da eskiye nazaran muhafazakar kadınların çalışma biçimini değiştirmiş durumdadır. Burada bizim toplumsal olarak hangi değer ölçüsü ile ‘iş’ kavramını ölçtüğümüz meselesi gizlidir.
Kariyer dediğimiz kavrama gelince, ekonomi dilinden olduğu gibi ithal edilen bir devşirme ifade ile karşı karşıyayız. Bu kavram ile beraber ilk etapta anlam dünyamızda, sonra da yaşantımızda nelerin değişebileceğini tabi ki tahmin edemedik. Kelime manasıyla kariyer, mesleki gelişimi ifade etse de, aynı zamanda hız yapmak manasını taşıdığı için hızlı bir şekilde iş dünyasında tecrübe birikimi sağlamayı ima eder. İnsanlar kariyer sahibi birinden bahsederken bu kimsenin mesleki olarak nasıl bir gelişimi olduğuna, hangi işten nereye geçtiğine dikkat eder. Bu bakımdan hızı ve yönü ölçülemeyen veya meslekten sayılmayan işlerin tam olarak kariyer ile nitelenmesi elbette pek mümkün değildir. Dikey eksende gözle görülebilir ve ispatlanabilir bir gelişim süreci olarak kariyer; bugünün global sisteminde kadın, erkek, çocuk, genç herkesten talep edilen bir karne gibidir.
Peki ‘iş ve çalışma’ kavramları ile kariyer nasıl anlaşılabilir? Bugünün çalışma hayatında ‘iş’ kavramı, piyasa ederi para olan ve zaman karşılığı satılan emektir. Fakat geleneksel toplumlarda iş, daha farklı bir manaya da sahipti. Bu bağlamda bir kadın; çocuk terbiyesi ile uğraşsa, komşu-akraba ilişkilerini en iyi şekilde yönetse, yemek-temizlik-alışveriş gibi işleri düzenli ve kaliteli olarak idare etse; kariyer denilen dikey eksende 30 sene içinde nereye geldiği sorusuna verecek bir cevabı olamaz. Ayrıca piyasa sistemi uzmanlık alanları için icazet belgesini, yapılan işlerin ispatını ve görselini talep eder. Bu şekilde insanlar arasında tabiri caizse bir ürün isminiz olur. Bu etiketten sonra kişinin arkaplanı çok fazla sorgulanmaz.
Anneliği kitaplardan öğrenen, öğrendikçe tekniklere boğulan, annelik iç sesini susturan Amerika-Avrupa tipi annelik yaklaşımı bize ithal edildikten sonra mı, yoksa geleneksel annelik motiflerinin bu çağın çocuklarında yetersiz kalmasından sonra mı bilinmez; artık anneliğin kanunları -toplum nazarında- daha farklıdır. Bu değişim elbette zamanın getirdiği yeniliklerle birleşerek ortaya değişik formlarda annelik sunumları çıkarmıştır.
Sözgelimi annelik sosyal medya aktivesi ile beraber görünür, ispat edilir ve ölçülebilir bir mecraya taşınmış ve artık işler değişmiştir. Zira görünmeyen hizmeti görünür kılmak, kariyere uydurmak ve evdeki emeğin piyasa karşılığını göstermek gerekliliği istemli veya istemsiz bir dışavurum geliştirmiş; sosyal medya bunun fitilini ateşlemiştir. Peki bu durumun ne yararı olabilir?
Öncelikle faydayı kişisel ve toplumsal olarak ikiye ayırarak düşünmeliyiz. Sosyal medya hesabı olan ve belli bir etki alanına sahip anneler bazı kategorilere ayrılıyorlar: Yemek-Gezilecek yerler; Kıyafet-Moda-Yaşam Tarzı; Eğitim-Bilgi-Kitap, Oyun-Annelik, Aile-Evlilik; Sağlık-Gıda gibi odak noktalar üzerinden hesaplar yönetiliyor. Bu kategorilerin her birinde çeşit çeşit fenomen kimlikler ortaya çıkmış ve bu fenomenler etrafında da takipçi halkası -etki alanı- oluşmuştur. Birkaç kategoriyi meczederek takipçilerine düzenli olarak içerik sunumu yapan hesaplar da mevcuttur. Elbette bu sunumlar sayesinde maddi-manevi gelir-gider durumu ortaya çıkar. Öyle ki, bazı kullanıcılar şöhreti yakaladıktan sonra düzenli gelire kavuşmuş olurlar. Bu şekilde kariyer sahibi olanların bazısı günlük hayatında bir meslek sahibi ise işi ile ilgili tanınırlığını arttırırken, belli bir uzmanlık alanında eğitimi olmayanlar ise yeni bir etikete sosyal medya üzerinden sahip olabilirler. Ayrıca bir grup da kendi uzmanlık alanı dışında oluşturduğu hesaplarda hobi olarak ürettiği iş-içerik paylaşımlarını zamanla daha sistemli bir iş biçimi haline getirenlerdir.
İşte bu çerçevede yeni imkanlar kadınların yeni biçimlerle kendini ifade etmesine yol açmıştır. Olumlu veya olumsuz manada sosyal etkinin giderek daha hızlı şekilde cereyan ettiği sosyal medyada yapılacak bir iş, fiziksel hayattaki etkisinden çok daha fazla maddi-manevi sonuçlara sebep olabilmektedir.
Öncelikle her sosyal medya hesabının bir doğumu ve gelişimi vardır. Başlangıçta annelik, eş veya iş paydasından yola çıkan, takipçi kitlesi büyüyünce etki alanı büyüyen hesaplar hedef kitle reklamcılığı için bulunmaz fırsattır. Böylece fenomen instamom, instagram annesi-influencer-youtuber veya mumsy’ler takipçilerinin beğenilerini kendilerine reklam veren firmalara satmış olurlar. Böylece üretketiciler olarak takipçilerin beğenileri ve zamanları da bir maddi karşılığa bürünmüş olur. Reklam döngüsündeki hesaplar etik-ahlaki-hukuki bakımdan ayrıca değerlendirilmesi gereken bir meseledir.
Esasında toplumsal faydayı önceleyen ve aile gelişimini veya mesleki bilgilerini toplumsal düzeyde faydalı içeriklerle sunan hesapların yarattığı olumlu sosyal etki de yadsınamaz. Bu tarz kullanıcılar yine annelik kimliğini sosyal medyada ortaya çıkarır, buna ek bazı özgün kimlikler geliştirir, takipçileri ile iletişimi önemser ve diğerlerinin aksine çocukları ürün tanıtmaz. Diğer yandan ortaya çıkan içerikleri sürdürülebilir hale getirmek, kitaplaştırmak, seminerler-söyleşilere katılmak şeklinde etki alanını yönetir. Burada takipçilerin motivesi ile beslenen ortak bir ürün ortaya çıkmış olur. Fakat yine de çok fazla insan ile etkileşimde kalma durumu yıpratıcı olabilir.
Takipçiler nazarından duruma bakacak olursak; annelik, ev kadınlığı veya meslekler fenomen hesapları takip ederek geliştirilecek roller olmasa da takipçilerde çeşitli farkındalıklar oluşturabilir.
Yine de sosyal medyadaki hızlı yayılan ve tüketilen içerik, çoğunlukla örnek bir eyleme dönüşmeden zihinlerden silinmektedir. Ayrıca takipçilerin kendi özgünlüklerini ve kişisel kimliklerini yitirerek meşhur hesaplara fazla öykünmesi veya takip ettiği hesabı fazla tenkit ederek ataletine bahaneler üretmesi kabilinden uç davranışlar da ortaya çıkabilir. İşte tam burada sosyal medya, takipçi açısından kendini değersizleştiren zararlı bir meşgale haline dönüşür. İnstagram kullanıcılarının büyük bir çoğunluğunun bu platformu bilinme arzusu yüzünden kullandığını ve faydasız gördüğünü dikkate alacak olursak, sosyal medyada yaygın olarak sürdürülebilir olumlu etki yaratmanın, insan davranışında ne kadar mümkün olduğu ayrıca araştırma konusudur. Burada popüler kültürün dijital versiyonu olarak tıklama kültürü ve dijitalleşmenin, sosyal medyada yeni kimlikler edinmenin insanın varoluşsal sorunlarına ne kadar cevap verebildiği gibi meseleler disiplinlerarası incelemelere tabi tutulmalıdır.
Peki kariyer; anneliğin bir ‘tık’ ötesi midir, sosyal medyada çok fazla tıklanan dışavurumlar en kaliteli annelik biçimleri midir? Bu sorulara tek bir doğru cevap bulmak mümkün değildir. Her birey kendi seçimlerinden oluşan fiziksel ve sanal çevresini inşa ederken kimin arkasından gittiğini, kimi örnek aldığını önemsediği kadar; kimlere yeni bir yol açtığını, kimleri peşinden nereye sürüklediğini de hesap etmelidir. Ayrıca sosyal etki alanı geniş olan kullanıcılar açısından mesele hem daha büyük bir hayrı hem de daha büyük bir şerri getirebilecek bir önemi haizdir. Çünkü hayırlı bir yol açan oradan geçen takipçiler kadar hayra, şerli bir yol açan ise yine takipçiler ve etki alanı kadar şerre ortak olmaktadır.
ŞEYMA ÇİÇEK
Tohum Sayı 163 / Bahar 2019