Söz Meclisinin bu sayıdaki misafiri Abdurrahman Arslan Ağabeyimiz. Kendisi, zamanı anlamak, modernizmi yorumlamak, anlamın değişimini izlemek, güncel savrulmaların farkına varmak için
“Ne oluyor?” diye sorabileceğimiz önemli isimlerimizden birisi. Onun için fikir zemini olan bir çok dergide, yazıları ve söyleşileriyle, ismini görmek mümkün. Bilgi Hikmet, Gelecek, Umran, İlim ve Sanat, Rihle, Kitap Dergisi, Köprü, Birikim, Özgün Düşünce onun yazılarının yayımlandığı dergilerin başlıcaları. Kitapları da var. Bazılarının adları şöyle: Kıbleyi Kaybettiren Dönüşüm, Dünyaya Müslümanca Bakmak, Kalbin Akletmesi, Yeni Bir Anlam Arayışı, Modern Dünyada Müslümanlar, Yeni Politik Kültürün Dünyasında. Kitaplarının adları, onun nasıl bir
izlek üzerinde olduğunu ve neyi aradığını ortaya koyucu mahiyette. Onun önemli dertlerinden biri modernizme itirazdır. Ancak o bu konuda bütüncül bir yaklaşıma sahiptir. Mesela bir söyleşide şöyle demiş: “Modernliğe itiraz, hayat tarzında başlamalıdır. Bugün bizde olduğu gibi iktisadî olan sizin hayat tarzınızı belirlememelidir. Tam tersine iktisadî olanı sizin
hayat tarzınızın belirlemesi gerekir.” Şu cümleler de başka bir söyleşiden: “Çağdaş Müslümanlar en başta modern eğitimden hareket ederek edindikleri bilgiyle kendilerine ait olmayan bir akıl inşa etmektedirler. Müslüman olsak da, Müslümanca düşünmeye çalışsak da, bizim aklımızın temel varsayımları öğrendiği eğitimden geliyor. Onun için dikkat edin bakın üniversite eğitimi görenler genel olarak pozitivizme yaklaşan bir İslam yorumu yapmaktadırlar.”
Abdurrahman Arslan Ağabeyimiz ile ‘Kariyerizm’ üzerine konuştuk. Onunla yaptığımız bu sohbet, dergimizin önceki sayısı olan ‘eğitim’ konusunu tamamlayıcı ve mevzuya yeni bakış açıları kazandırıcı özellikte. Al-i İmran Suresinde geçen “Rasihune fil ılmi’ ifadesinin anlamını sorarak başladığımız sohbetimiz, ilim-bilim, kişisel gelişim, teknoloji, modernizm, başarı gibi kelimeler ve kavramlar üzerinden genişleyerek devam etti. Söz Meclisi ekibi için hayli verimli olan bu söyleşiyi sizin de beğeneceğinizi umuyoruz. Abdurrahman Arslan Ağabeyimize sağlıklı bir ömür diliyoruz. Rabbim onu ve bizi ilim, hikmet ve irfan arayışında daim eylesin.
EROL ERDOĞAN: Al-i İmran Suresinde geçen, meallerde “ilimde derinleşenler, ilimde yüksek payelere ulaşanlar” şeklinde yer alan “Rasihune fil ılmi” ifadesini nasıl anlamalıyız? “İlimde rüsuh” ifadesiyle bugün sıkça kullanılan kariyer, statü, unvan, pozisyon kavramlarını nasıl kıyaslayabiliriz?
ABDURRAHMAN ARSLAN: Belli bir konu hakkında derinleşmek, malumat sahibi olmak, başkaları için olabilir ama bizim için her zaman meşru bir şey yaptığımız anlamına gelmez. Bunun bizim için meşru olup olmadığına, sorunuzla ilgili bağlamda, karar verecek olan konunun kendine temel aldığı bilginin mahiyetidir. Çağdaş hayatta bugün, konusu hiç önemli değil ama herhangi bir alanda uzman, yani derinlikli malumat sahibi olmak teşvik gören ve yüceltilen bir şeydir bildiğiniz gibi.
Kur’an’ın ‘’ilimde rüsuh’’ dediğiyle, bugün artık sıkça kullanılan, bizim de sözünü ettiğimiz kariyer/uzmanlık alanları farklı temellere dayandığı için aralarında herhangi bir benzerlik bulmak, kıyas yapmak veya bunları aynı şeylermiş gibi düşünmek kanımca yanlıştır. Hatırlamamız gerekir ki ‘’ilimde rüsuh’’ ile bugünün kariyer yaptığımız bilgi alanları kökenleri itibariyle birbirlerinden farklıdır, bu yüzden de birbirleriyle ilişkilendirilemez. İlişkilendiriyorsak bu demektir ki Kur’an’ın buyurduğu ve Allah katında değerli olanla bugün kariyerizm dediğimiz şeyi eşdeğer tutuyoruz. Acaba bu sahiden böyle olabilir mi? Ancak kabul edelim ki günümüz müslüman zihni tam da bu şekilde çalışmakta, İslam’daki her şeyi modern hayat, onun kavramlarına nispet ederek anlamaktadır. Bu büyük bir yanlışlıktır. Yanlışlık nispet yaparak düşünmekten kaynaklanıyor. Yani müslümanın zihni İslam’ı daima bir şeylere nispet ederek anlamaya ve meşrulaştırmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla ne İslam’ı İslam’a nispet ederek anlamaya çalışıyor ne de kendini İslam’a nispet ederek nasıl bir müslüman olduğunu anlamak istiyor.
Açıklamaya çalışalım. Burada bahse konu edilen, İslam’daki ‘’ilimde derinleşmek’’ ile kariyer/unvan, yani bir şey hakkında kapsamlı bilgi sahibi olmak iki farklı bilgi biçimi üzerinde konuşmayı gerektiriyor. Evvela şunu söyleyelim: İslam’ın ‘ilim’ dediği kökeninde vahiy olan bir bilgi biçimidir. Halbuki bugün müslümanların daha yeni tanıştıkları ve onunla kariyer/statü elde etmeye çalıştıkları şey, kökeni seküler olan bir bilgi biçimi üzerine kuruludur. Dolayısıyla bunlar arasında şahsen bir benzerlik kurulamayacağını düşünüyorum. Yanlış analojiler kurarak bunlar arasında benzerlik kurmaya kalktığımızda ise bu İslam’ın yanlış anlaşılmasına sebep olabileceği gibi İslam’ı da araçsallaştırmak olacaktır.
TUBA KARAÇORLU: “Kariyer” kavramı siyaset, eğitim, yöneticilik gibi pek çok alanda kullanılıyor. Kelimeyi sadece başarı, tecrübe gibi bir anlamla mı tasavvur etmeliyiz yoksa başka bir görüş, ruh, paradigma mı var? Malum olduğu üzere bizim geleneğimizde “emaneti ehline vermek” düsturu vardır. Ehliyet sahibi olmakla, kariyer sahibi olmak birbiriyle örtüşür mü? Örtüştürmeli miyiz?
A.A.: Kariyer her ne kadar bir konunun kapsamlı bilgisinin taşıyıcısı ve bir tecrübe birikimine sahip olmak şeklinde anlaşılsa da Müslüman açısından mesele bu kadar basite indirgenemez. Zira bu her şeyden evvel paradigmatik bir mesele olduğundan bizi yakından ilgilendiriyor. İslami anlamda ehliyet sahibi olmanın karşılığı ille de kariyer sahibi olmak değildir. Bu çok indirgemeci bir anlama biçimi olur. Bir kere çağdaş dünyada kariyer demek akademik bir kurum ve bu kurumun meşru kabul ettiği bilginin sahibi olmak demektir. Eğer müslüman İslam’ın bunu teşvik ettiğini ve kendisine uygun bir bilgi biçimi olduğuna inanıyorsa, bunun seküler bir anlayış olduğunu söylemeliyiz. İslam’ın ‘’ehil insan’’ dediği yapmış olduğu ise İslam’ın gözüyle bakan insan demektir. Bu örtüştürülemez bir farklılığı ifade eder.
VEYSEL BAŞAR: İlim deyince amel, bilim deyince teknoloji, icat gibi kavramlar geliyor peşinden. Kariyer deyince ikincil kelime ne gelecek zamanla?
A.A.: Hatırlamamız ve unutmamamız gereken şeylerden biri de şudur: İslam’ın ‘’ilim’’ dediği ile bugün bizim bilim ‘’science’’ dediğimiz bilgi biçimi arasında köken olarak asla bir benzerlik bulunmamaktadır. Bunları ilahiyatın teologları gibi lütfen birbirlerine karıştırmayalım. İslam’ın ilim dediğinin kökeni vahye dayanır, bilim dediğimizin kökeni ise tabiata dayanmaktadır. Bu yüzden bugün kariyer hiçbir şeyin yapamadığı kadar müslüman zihni sekülerleştirmektedir. Bu emare kendini açık bir şekilde göstermektedir.
V.B.: Modern hayatın kaçınılmaz varsayılan önermelerinden biri de “Kariyer Planlaması” olarak sunuluyor. Hayatı anlama ve yaşama biçimimiz ve beklentilerimiz günden güne değişirken kariyer kavramının kapsamını ve/veya hedeflerini değiştirmek, yok saymak nasıl mümkün olabilir? Geleneksel eğitim modeli olarak ustaçırak ilişkisi ile iyi iş sahibi olma yolu olarak sunulan kariyer planlaması ne açıdan farklıdır?
A.A.: “Geleneksel eğitim’’ dediğimizle ‘’kariyer planlaması’’ dediğimiz esasında bir usta çırak ilişkisi içerisinde cereyan eden öğrenme biçimleridir nihayette. İlkinde herhangi bir kurumsal ünvanı olmayan sadece kendisine ‘usta’ denilen ‘sivil’ birisi öğretici mevkiindedir. İkincisinde ise akademik bir kurum ve bu kurumun unvan verdiği ‘muallim’ resmî görevli öğreticidir; ancak ikisinin de farklı kuralları ve yöntemleri var. Çağdaş toplum unutmamak lazım ki aşırı şekilde kurumsal bir toplumdur ve bu da uzmanlık bilgisini gerektiriyor, aksi hâlde işleyişi tehlikeye girebilir. Bu uzmanlık bilgisi gibi onun öğretilmesini de devlet kendi tekeline almıştır. Sözgelimi marangoz olmaya kalktığınızda bile bütün mesleki bilginin öğretilmesini kendi tekeline aldığından, insanın iş sahibi olabilmesi için devletten bu bilgiyi bir dilenci gibi talep etmesi gerekiyor. Bu yüzden kariyerin ne olduğunu ve onun ne şekilde elde edilebileceğinin bilgisini çağdaş toplumun ihtiyaçlarının belirlediği doğrudur; ama toplum böyle kurulduğu için kariyerini de yok saymak mümkün değildir. Zira bu içinde yaşadığımız hayat tarzının neticesidir. Unutmamak lazım ki kariyerizm her zaman ya da tarihteki her toplumda görülen veya durup dururken ortaya çıkan bir şey değildir; kariyerizm modern bilgi ve toplum modelinin çocuğudur. Modernliği kuran değer alanlarının ayrıştırılarak bağımsız hale getirilmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu ayrışma bugün artarak devam etmekte, bilgiye ve hayata dair bütünlük taşıyan her şeyi parçalayarak çoğaltmaktadır. Aşırı şekilde uzmanlaşmayı beraberinde getiren bu süreç müslümanca bir hayatı tehdit etmektedir. Müslümanca bir hayat ve zihniyet dünyası ancak kariyerizmi değersizleştirebilir.
T.K.: Kariyer Planlaması konsepti bir yaşam biçimi önermesi ise; başka bir yaşam biçimi için nereden başlamalı insan? Kariyer sahibi insanların gerçek manada bu müreffeh hayatı yakaladıklarını söylemek mümkün mü?
A.A.: “Yaşam biçimi’’ kendi başına hayatı ve toplumu kuran unsurdur ya da diyelim ki faaliyet tarzıdır. Varsayılanın aksine müreffeh bir yaşam da müreffeh olmayan bir yaşam da bu hayat biçiminin içinde yer alır. Bunlar farklı alternatifler değillerdir. Yani bu hayatı fakirce yaşamak onu değiştirmez, zengince yaşamak da değiştirmez. Hayat tarzı birbirlerinin benzeri olmalarına rağmen ancak başka bir hayat tarzıyla değiştirilebilir. Uzmanlaşma/kariyerizmin de geliri fazla olan bir işi bulmaya, dolayısıyla ona bağlı daha rahat bir yaşam sürdürmeye imkân verdiğini biliyoruz. Zaten çağdaş üretim tarzı ve çağdaş toplum bu şekilde kurgulanmıştır ve bu yolla da kendini yeniden üretebilmektedir. Müslüman bugün dinamikleri, idealleri, gelecek telakkisi kendine ait olmayan bir hayat tarzının içinde yaşamını sürdürmektedir. Bu hayat tarzının ne mekânı ne de zamanı kendine ait. O kendine ait bir yaşam tarzının inşa imkânı üzerinde düşündüğünde, aslında kariyerizmin ne’liği üzerine de düşünmeye başlamış demektir. İşin acı veren yanı bu hayat tarzının kendine ait olduğuna inanmaktadır, bu hususta bir şüphe duyduğu yok. Zaten trajedimiz de burada başlıyor.
E.E.: Son yıllarda “kişisel gelişim” adı altında epeyce bir literatür oluştu. Hatta bu tür kitaplar gençler arasında “çok satan kitaplar” olmayı başardı. Gençlerin bu kitaplara olan ilgisini nasıl yorumlamalıyız?
A.A.: Çağdaş toplumda yaşayan ve onun modern eğitiminden geçen herkesin ‘’kişisel gelişim’’ diye bir sorununun olduğuna şaşmamak lazım.Modernlik karşısında kendisini eksik ve yetersiz bulan kişiliğini dinine göre değil onun değerlerine göre her defasında yeniden inşa etme ihtiyacı içinde olan herkes bunu eksik kalmış bir kişilik sorunu olarak görmekte. Bugün neoliberal değerlerle inşa edilmeye çalışılan yeni bir kişilik kavramıyla karşı karşıyayız. Dolayısıyla bu kitaplarla aslında bir kişilik kazanılmıyor, sadece çağdaş küresel/liberal değerlerle insana bir kişiliğin olmadığı ima edilerek ‘’sahici’’ kişiliği ortadan kaldırılarak istenen yeni duruma insanın uyumu sağlanmaktadır. Diğer bir ifadeyle insan her şeye kolayca uyum sağlayıp yarışma halindeki çağdaş toplumda kendince bir yer edinme heyecanı kazanmaktadır.
V.B.: Kişi hayatını, işini, ilişkilerini güzel ve iyi ile teçhiz, donatmak durumundadır. Bu bağlamda kariyer kavramına kategorik olarak karşı çıkmalı mıyız, yoksa “bu bize ters” denebilecek önerme/dayatmalarından arındırılmış terbiye, tezkiye, teskiye, tesviye modeli olarak kullanışlı hale mi getirmeliyiz?
A.A.: Kariyerizm, çağdaş dünyanın en soyut ideolojilerinden biridir. Parçalanmış, ayrıştırılmış hayat alanının ya da diyelim ki sosyal gerçekliğin farklı parçaları hakkında yoğunlaştırılmış bir bilgi elde etme çabası ya da taşıyıcısı olmaktır. Bilgiyi her defasında yeniden parçalayarak kendini inşa eden bu ideoloji bütün din ve değerlerin üzerinde insana bir ideal belirlemektedir. Epistemolojik olarak bir iktidar taşıdığından bu haliyle kariyerizm aynı zamanda soyut bir haz nesnesidir. Haz sayesinde bu iktidar her şeyi değersizleştirerek kendi ilgi alanıyla ilgili olanı değerli hâle getirir. Bu yolculuk insana müthiş bir zevk verir. Müslümanlar bu yolculuğa gecikmeli de olsa bugün çıkmış durumdadırlar, ilk defa bu hazzı tattıklarından mutlu görünüyorlar. Öte yandan kariyerizmin kendine has kuralları vardır, akademiadan belli bir disiplin içinde öğrenilir. Bu da insan zihninin eğitilmesi, terbiye edilmesi demektir. Ayrıca bunu başka bilgi ve inançların değerleriyle terbiye edemeyiz. Müslümanlar bugün her şeye ahlâkî bir boyut katmak istiyor; iktisada, ticarete, topluma, siyasete, hukuka. Artık buna akariyerizmi de katmak lazım; fakat müslümanların bu anlayışlarını değiştirmeleri gerekiyor; zira bu mümkün değil. Bugün bunlara ahlâkî boyut değil, bunları ahlâkî temelde yeniden nasıl inşa edebileceklerini düşünme zarureti vardır. Kariyerizmi reddetmiyorum sadece kariyerizmin belli bir düşünce biçiminin, belli bir hayat telakkisinin, belli bir toplum modelinin, bunlarla ilgili belli bir sorun çözme metodunun çocuğu olduğunu söylemeye çalışıyorum.
E.E.: “İki günü birbirine eşit olan aldanmıştır. Bugünü dününden kötü olan lanetlenmiştir.” Bazı kaynaklarda Abdülaziz b. Ebî Ravvâd’ın rüyasında Resulullah’tan tavsiye olarak nakledilen bu söz, en azından makbul bir söz olarak hayatımızdaki yerini almıştır. Buradan hareketle; her ne yapıyor isek, o işi hep daha iyi yapmak, o işin hakkını vermek Müslümana yaraşır bir tutumdur, diyebiliriz. Batı bir fikri o fikre isim vererek markalaştırmakta mahirdir. Bir fikri markalamak o fikri istenen sınırlara hem hapseder ama bir o kadar da anlaşılmaya, içselleştirilmeye elverişli kılar. O halde bizim bu minvalde “markamız” ne olmalıdır?
A.A.: Bu soruyla ilgili olarak sadece şu kadarını söylemek istiyorum: Rasulullah’tan (sav) tavsiye edildiği söylenen bu ‘’söz’’, günümüzün çağdaş müslümanlarının sıklıkla dile getirdikleri bir sözdür. Bunu dile getirenlerin bilinçaltında daima iki şeyin yattığına şahit oluyorum; bunlardan biri çok çalışmamız gerektiğini ima ya da tavsiye etmek için söylendiğidir, diğeri de ‘İslam zaten değişime karşı değildir.’ sözüdür. Bu ikisini de kökten reddediyorum. Kanımca bu söz siyakı ve sibakından koparılarak kullanılan bir sözdür ve çağdaş kapitalizmin öngördüğü çalışma ve ilerleme kavramlarını meşrulaştırmaktadır. Hâlbuki bugün müslümana düşen çalışma ve ilerleme kavramlarının içerik anlamlarını tahlil etmek, bunların ‘’çalışma dini’’nin hakim olduğu modern toplumlarda taşıdığı anlam ve işlevi gün yüzüne çıkarmalarıdır. Müslümanların marka yapmaları gereken şey, modern dünyanın onlara önerdiklerini tahlil ederek büyüsünü bozmaktır. Elbette ki her şeyi iyi şekilde yapmak, hakkıyla yapmak müslümanın görevi ve ahlâkî sorumluluğudur; ama kapitalizmi tahlil etmeden eğer kapitalist bir çalışma hayatına bunu uyguluyorsanız bundan ortaya islamî bir şey çıkmaz sadece kapitalizme ve onun sermayesine dinamizm katmış olursunuz. Bugün olan da aslında budur. Söylemek istediğim; çağdaş toplumda bizim bu ilkelerimiz birilerinin ya da bir sistemin lehine işleyecek kurallara kolayca dönüştürülebilir. Söz gelimi bir işi sadece iyi yapmak, ona hakkını vermek acaba bir toplumu aynı zamanda daha ahlâklı ve daha âdil hâle getirir mi? Âdil ve ahlâklı hâle getirilmesi için acaba daha neleri düşünmemiz ve yapmamız gerekiyor?
T.K.: Modern yaşam biçiminin bir gereği olarak kariyerizm, sürekli “başarı” odaklı bir hayat öngörüyor modern birey için. Bu durumda kendisini inanç olarak sürekli “başarıya” odaklamış birey, gerçek hayatın çalkantılarına, engellerine takıldığı zaman ruhen çöküyor, hayattan kopuyor. Her şey anlamsızlaşıyor. Buna göre sürekli artan intihar vakalarıyla kariyerizm arasında doğrusal bir bağlantı kurabilir miyiz?
A.A.: Kariyerizm dediğimiz bir yarıştır. Taşınan hususî bir bilgi sayesinde bir yere gelmenin, mevki elde etmenin insan nefsinin çok hoşuna giden mikro da olsa iktidar sahibi olmanın yarışmasıdır. Endüstriyel ve teknolojik toplumun ya da diyelim ki ‘çalışma dini’nin toplumunun kulvarında süren bir yarış. Hatta buna isterseniz Sosyal Darwinciliğin hüküm sürdüğü çağdaş hayatın ‘’başarı’’ tanımıdır da diyebiliriz. Unutmamak lazım ki insan ümit ettiği nispette hayal kırıklığına uğrar. Rekabetçi toplumda – bu iyi ve güzel şeylerde yarışmak değildir – umulan elde edilemediğinde ya da sahici olmayan hedeflere kilitlendiğinde insanın gelecekle ilgili tasarım ve hayallerinin boşa çıkması elbette ki modern insan için bir yıkımdır. Hatırlayalım ki modern toplum insanının bir hususiyeti de uzun emeller sahibi olmasıdır. Bu hastalık bugün hepimize bulaşmış vaziyette. Halbuki Aziz Peygamberimiz (sav), ‘’Uzun emel imanı zayıflatır.’’ Buyurmaktadır.
E.E.: Son açıklanan TÜİK verileri evlilik yaşı ortalamasının 26-27’lere yükseldiğini, evlenme oranlarının her geçen yıl biraz daha azaldığını, boşanma oranlarının ise arttığını göstermektedir. Günümüzde bir yaşam biçimi ve eğitim paradigması olarak öne çıkan kariyerizmin bu oranlarda etkisi olduğunu söyleyebilir miyiz? Bu, çağdaş küresel sistemin ve modern hayatın, “gençleri” – sosyal ve siyasal sorgulamalardan uzaklaştırıp, başarıya odaklanmalarını sağlayarak uyutma yöntemi olabilir mi?
A.A.: Her sistem olduğu gibi modern sistem de kendine göre ve kendini taşıyacak çeşitli adlar altında sürekli şekilde devam eder. Sadece kariyerizm değil onun da içinde olduğu eğitim sisteminin bizzat kendisi evlenmelerin gecikmesinde olduğu kadar erken boşanmalarda da önemli bir etkendir. Acı da olsa bu gerçeği müslümanlar artık farketmeliler. Çocukluktan itibaren başlayan bu eğitim sistemi ve onun bilgi biçimi kabul edelim ki insanı aşırı bireyci yapmakta, herkesi kendi başına bir otorite haline getirmektedir. Bu da paylaşımcı ve cemaatçi ruhu öldürmektedir. Çağdaş küresel kültür sadece insan nefsine hitap ettiğinden nefis ve insan isteklerini kışkırtmaktadır. Bu yüzden de ne birşeye itaat etmektedir ne de bir şeyle tatmin olmaktadır. Nefisler bir defa doyumsuz hâle gelmeye görsün nefis doyurmak kolay olmadığı için gütmek mümkündür. Unutmayalım ki müslümanınki de olsa bugün nefisler bedenleri esir almış hâldedir.
Söyleşi: Veysel Başar, Erol Erdoğan, Tuba Karaçorlu
Tohum Sayı 163 / Bahar 2019