İlim, bilim, kültür ve tarih hayatımıza yön veren, el veren, yol gösteren şahsiyetler, fikir ve çalışmalarını sonraki nesillerle de hem yeniden üretmiş hem de çoğaltmışlardır. Birbirinden kıymetli bu isimler, yaşamları boyunca bitmeyen bir enerjiyle dinç ve diri kalmış ve kendilerinden sonra gelecek olanlara zamanlarının en değerli eserlerini vakfetmişlerdir. Bu metinde, hocaların hocası unvanının bütün muhtevasını kişiliğinde bulundurmuş birkaç güzel insanın hatıralarına dokunulmuştur.
Elbette sayıları buradakilerle sınırlı değil, aksine çok daha fazla ve hikayeleri sayfalardan da ömürlerinden de uzun…
Bereketli Bir Ömrün Münşîi:
SABAHATTİN ZAİM
Medeniyetin toprağına ilmek ilmek işlenmiş öyle isimler vardır ki; kendileri bu dünyadan göç etseler de ektikleri birikimleri, kendilerinden sonra da göğerir, yeşerir ve umut olur insanlığa. Geçmiş kuşaklar ile gelecek nesiller arasında muhit kurarlar ve böylece kemale ulaşan bir anlam yüklenir bu öğrenme yolculuğuna. İşte böyle insanların isimleri, gönüllere bazen “güzel insan” olarak tesir eder bazen de Prof. Dr. Sabahattin Zaim olarak…
Aile fertlerinin daha çok ilmiye sınıfına ve ticarete meylettiği Sabahattin hoca, 1926 yılında Kosova’ nın İştip kasabasında dünyaya gelmiştir. Çocukluk yıllarını “ Ufak tefek taşları” şarkısıyla meşhur Otina nehrinin kıyısında geçirmesiyle birlikte, ilk öğrenimi burada tamamlayamadan 1937 yılında İstanbul’ a göç etmişlerdir. Zira o dönemde, özellikle Sırp ve Ortodoks politikalarından dolayı sırf müslüman oldukları için Türkler, Evlad-ı Fatihan topraklarından çıkarılmak istenmektedir. Eğitim ve öğretim kavramlarını bir ibadet terbiyesi içinde geçiren Zaim hoca, sırasıyla Vefa Lisesi, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ ni tamamlamış ve Nurettin Topçu, Reşad Ekrem Koçu, Gerhard Kessler, Alfred Isaac gibi kıymetli hocaların derslerinden bilgi, ilham ve yöntem almıştır. Amerika, Almanya, Suudi Arabistan, Bosna Hersek üniversitelerinde çeşitli akademik çalışmaları için görevler almış ve temel olarak İslam Ekonomisi – İslam ülkeleri arasında ekonomik işbirliği imkanları üzerine çalışmıştır. Aslında bu alanındaki kitaplar ve makaleleri ile Kuran ve Hadis’ e dayalı bir ekonomi teorisine dikkat çekerek aynı zamanda eş zamanlı olarak kurumlar arası iş birliği oluşturmaya gayret etmiştir. Cemiyet kişiliği ile bulunduğu ortamlarda tebessümü ve naif üslubu ile en çetin tartışmaları bile uzlaştıran, toparlayan ve kucaklaştıran Zaim hoca, siyaseten kendisine bir çok imkan sunulmasına rağmen, siyasi alandan uzak kalmaya çalışmış ancak genç yaşta çeşitli ilçelerdeki kaymakamlık tecrübesi ile kendisinin de prensip edindiği “ Hz. Ömer idaresini uygulama” duruşunu öğrencilerine aktarmayı tercih etmiştir. Hocaların hocası, 82 yaşında geçirdiği bir rahatsızlık neticesinde 9 Aralık 2007 de evlatlarının, gönül dostlarının, talebelerinin ve devlet erkanının şahitliğinde Dar-ı Bekaya irtihal etmiştir. Kendi ifadesiyle, “İşte bir ömrün hikayesi..”
Bir Kültür Menbaı:
ALİ FUAT BAŞGİL
Sosyal ve kültürel değişimlerin toplumun her kesimi üzerinde ciddi sarsılmalara neden olduğu yıllarda, vatanın ve ülkenin bütünlüğünü baş mesele edinmiş, modernizm, doğu, batı okumalarını kendi yerli ve milli köklerine bağlı olarak yorumlamış ve bu doğrultuda istikametinden sapmamış bir mütefekkirdir, Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil. 1893 yılında Samsun’ da dünyaya gelen Ali Fuat Hoca, ilk öğretimini tamamladıktan sonra orta öğrenimine ara vererek askerlik vazifesini yapmak üzere Kafkas cephesine gitmiştir. 1. Dünya Savaşı’ nın başladığı yıllar, Samsun’ dan harbe giden 10 gençten biridir ancak geriye yalnızca 3 kişi geri dönmüştür. Diğer arkadaşları şehit düşmüşlerdir. 28 yaşında Paris’ te Hukuk Fakültesi’ ne girmiş ardından Siyaset Bilimi ve Felsefe eğitimi alarak hepsini başarı ile tamamlamış ve Doktor ünvanını almıştır. Türkçe’yi en iyi şekilde kullanan, akıcı ve sürükleyici üslubu ile dinleyenleri kuşatan bir zat olması hasebiyle, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ nin Anayasa Hukuku kürsüsüne emekli oluncaya kadar yoğun öğrenci katılımıyla devam etmiştir.
Ali Fuat Başgil, yurda döndüğünde Cumhuriyet ilan edilmiştir, kendisi de bu inkılabı coşkuyla minnetle karşılamıştır ve tarihi mevcudiyetleri inkar edenlere karşı da birleştirici tutumla yaklaşmıştır. “Demokrasi Yolunda” eserinde de görüleceği üzere; din, laiklik, doğu, batı ve modernleşme politikalarına kazandırılan anlamlara karşı temel kaygılarını kaleme almış ve bir toplumun değişim dinamiklerini ancak kendi asli unsurları ile bütünleştirildiğinde bir gelecek oluşturabileceği çabasını anlatmıştır. Tek Parti döneminde arkadaşları ile birlikte Hür Fikirleri Yayma Cemiyeti’ ni kurmuş , özellikle tek parti yönetiminin her türlü baskı ve taassubuna karşı olduklarını tenkitlerle birlikte makale ve mecmualar ile göstermiştir. Bu anlayışın toplum için meşum sonuçlar doğuracağını tebliğ etmiştir. Cesur ve aynı zamanda feragat sahibi bir karakteri olan Ali Fuat Başgil’in, 27 Mayıs ihtilalinden sonra üniversiteden uzaklaştırılan 147’likler arasında yer alması onu çok yaralamıştır. 15 Ekim 1961 seçimlerinde Samsun’dan senatör seçilmiş ardından halkta onu Cumhurbaşkanı olarak görme teveccühü oluşmuş ve dayanamayarak Cumhurbaşkanlığı adaylığına başvurmuştur ancak kaba tehditlerden dolayı istifa etmiş ve İsviçre’ ye gitmiştir. Tarihe eserleri ile mühür vuran, demokrasiye olan inancının her daim bahtiyar kıldığı Ali Fuat hoca, 1967 yılında vefat etmiştir. Kendi arzusuyla “Kuran ile Huzur ile..”
Şeyhü’l Müverrihin:
HALİL İNALCIK
Osmanlı-Türk tarihine hemsiyasî ve ekonomik konularda hem de kültür ve medeniyet tarihi konularında geniş hacimler kazandıran, keşfettiği belgeler ile sürekli hakikati arayarak toplumlar arasında köprüler kuran ve talebelerine tarihi doğru okuma şuuru kazandıran bir otoritedir, Prof. Dr. Halil İnalcık. Halil İnalcık, 1916 Eylül ayında İstanbul’ da dünyaya gelmiş ailevi nedenlerden dolayı 1924 yılında Ankara’ya göç etmişlerdir. Balıkesir’ de geçirdiği lise dönemi İnaılcık hoca için kendi değerlerini tanıması adına mühim bir süreç olmuş ve Abdulbaki Gölpınarlı gibi seçkin hocaların talebeliğinde zihni verimliliğini kazanmıştır. Başarılı ve dikkati celbeden öğrencilik dönemi, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya bölümünde de devam etmiş ve Fuad Köprülü hocanın böyle bir cevheri işlemesi için imkan oluşturmuştur. O’ nun takdir ve tavsiyesi ile aynı üniversitede asistan olarak akademik hayatına başlamıştır.
1942 yılında “ Tanzimat ve Bulgar Meselesi “ tezi ile doktora payesini almış ve “Sosyo- Ekonomik Tarih” yazıcılığının ilk örneklerinden birini ortaya çıkarmıştır. 1950’ de Paris’ te toplanan Milletlerarası Tarihi İlimler Kongresi’ ne katılmış ve Fernand Braudel ile tanışarak görgü ve saygın duruşunun uluslar arası örgütlerde de tanınmasına olanak bulmuştur. Profesörlük unvanını aldıktan sonra 20 yıl Ankara Üniversitesi’ nde emekli olana kadar çalışmış ve bu sürede bir çok fahri doktora unvanı almış ve Boğaziçi, Chicago, Harvard gibi yurt içi ve yurtdışı bir çok üniversiteden teklifler alarak misafir öğretim üyesi olarak çalışmıştır. 25 Temmuz 2016 tarihinde hayata veda eden ve bir asırlık ömrüne 25’ten fazla kitap ve 300’ü aşkın makale sığdıran hocaların hocasına; “Kariyeriniz boyunca ne yaptınız?” diye sorulduğunda şöyle demiştir: “Bütün çabalarım Türk tarihçiliğini modern tarihçilik düzeyine çıkarmaktır. Benim tarih anlayışım devletlerin tarihini ortaya çıkarmaktan ziyade halkın tarihini, halkın geçmişte nasıl yaşadığını, sosyal hayatını, ekonomisini, gündelik yaşantısını ve bunları belirleyen şartları ortaya çıkarmaktır. “
Anadolunun Dost Çelebisi:
FETHİ GEMUHLUOĞLU
“Kendisine dost olmayanlar, gayrıya dost olamazlar. Kendileri ile barışa varamayanlar da, gayrı ile barışa varamazlar.” sözüyle yaradılanın varoluş mayasını dost halkalarında sürekli anlatan, özellikle gençleri ve yetişkinleri insana ve İslam’a hizmet için karşılıksız sevginin esas kıldığı bilgece duruş ile selamlayan, birliğin dirliğin buluşturduğu bir neslin ağabeyidir, Fethi Gemuhluoğlu…
Fethi Ağabey, 1922 yılında Göztepe’de dünyaya gözlerini açmış, Arapgirli bir ailenin çocuğu olarak gençlik yıllarını Erenköy civarlarında geçirmiştir. Haydarpaşa Lisesi’ni tamamladıktan sonra İstanbul Hukuk Fakültesi’ ne devam ederek bir dönem Edebiyat Öğretmenliği ile Milli Eğitim Bakanlığı’ nda özel kalem müdürlüğü vazifeleri almış ve ardından gazetecilik ile meşgul olmuştur. Serdengeçti, Yeşilada, Arapgir Postası, Türk Yurdu, Düşünen Adam Mecmuası, Yeni Sabah, Göldağı gibi gazete ve dergilerde yayımlanan yazılarında, “ Evliya tarlası “ dediği Anadolu toprağının mümbitliğini ve büyük şehirlere göçlerin gelecekte oluşturacağı tehlikeyi göstermiş, “ Tarihe dost değiliz” diye feryat ederek milletimizin hürriyet mücadelesini, Asya’ nın, Afrika’ nın, Ortadoğu’ nun insanları için hayati olan “yaşama iradesini” kalemiyle ve kalbiyle desteklemiştir.
Halvetiye tarikatının Şabaniye koluna mensubiyeti olan Gemuhluoğlu, hayatı boyunca tasavvufun esas kıldığı mütevazi hale bağlı kalmış; şöhret, mal ve uykudan uzak kalmaya gayret ederek eşyanın ve insanın hakikatine ulaşmaya gayret etmiştir. Kendi ruh penceresinden özellikle gönülleri çoraklaşmaya yüz tutmuş insanları selamlayarak, imgesi “aşk” olan bir coğrafyanın hacmini anlatmıştır onlara ve bu membada kucakladığı gençlere… Tarihi, kültürü, sanatı, güzel ahlak ile düşman olana dost kalmayı öğretmiştir. İnsanı keşfetme noktasındaki sarraflığı ile bilinen Fethi Ağabey, gençlere yalnızca maddi ve manevi destek olmakla kalmayıp, yeteneklerinde pırıltı gördüklerini ilgi duydukları alanlara yönlendirmiş ve bundan sonra onları yalnız bırakmamış, takip de etmiştir.
Cahit Zarifoğlu’ nun, Rasim Özdenören’ in, Bahaettin Karakoç’ un, ve Nuri Pakdil’ in ve daha bir çok kıymetlinin Fethi Ağabeyi, 5 Ekim 1977 Salı günü eşinin ve iki evladının yanından Hakk’a yürümüştür. Onun yolculuğu aslında , Anadolu’ nun bir diğer evladı Yunus’ un dediği gibi, “ Her dem yeniden doğarız / Bizden kim usanası “ mesafesindedir bizlere..
Modern Çağın Bilgesi:
ŞABAN TEOMAN DURALI
Filozoflar ve bilge insanlar, yalnızca yaşadıkları toplumun değerlerini, ilmini ve bilimini yansıtmazlar, aynı zamanda süregelen zamanın mütalaasında sezgisel ve biçimsel olarak da bilgiyi hamurlarında yeniden karan bir temsil olurlar. İşte Prof. Dr. Şaban Teoman Duralı, bu toprakların ve kültürün istihsalini hakkıyla temsil eden ve nihayet bir örnekli de oluşturarak müşahhas olarak gösteren müstesna şahsiyetlerden biridir. 1947 yılında Zonguldak’ ta dünyaya gelen Şaban Teoman Duralı, Ankara TED Koleji’ ni tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi Felsefe bölümünü bitirmiştir. 1982 yılında Biyoloji felsefesi teziyle Doçent ünvanını almış ve 1988 yılında profesör payesini kazanmıştır. Kuala Lumpur, Viyana olmak üzere bir çok yabancı şehirde inceleme, araştırma yapmış ve misafir öğretim üyeliği vazifesini üstlenmiştir. Zengin bir yabancı dil hafızasına sahip olan Duralı hoca, Türkçe’ yi doğru konuşmaya hassasiyet göstermiş ve bu konuda bir milletin ana dilinin onun düşünce dünyasının gelişmişliğine bağlı olduğunu vurgulamıştır. Teoman hocanın hassasiyetle üzerinde durduğu konulardan biri , Çağdaş Küresel Medeniyet ve İngiliz Yahudi Medeniyeti’ dir. Burada Küresel medeniyetin asıl gayesinin insanı düşünülemez hale soktuğundan düşünmeyi uyuşturarak medeniyetler için sivrilmiş bir unsur olarak zarar verdiğinden bahsetmiş ve insani gayelere dayanmadığını belirtmiştir. Siyaseti, gerçek ve rasyonel fikirlerle yorumlayan hoca, Siyasal Düşünce Tarihi ve Türk Modernleşmesi üzerine Türkiye’ nin hangi merhalelerden geçtiğini ve geçeceğini eserlerinde “ yerli ve milli “ bir bakış ile yorumlamıştır. Hocanın üzerinde çalıştığı bir diğer alan
“Bilim Felsefesi” ve “Felsefe Tarihi” dir. Canlılar Sorununa Giriş ve Biyoloji Felsefesi, dil felsefesi ve felsefe dışında kuantum fiziği ve matematik ayrıca meşgul olduğu alanlar olmuştur. Prof. Dr. Şaban Teoman Duralı, hayatı ile sahip olduğu yaşam değerlerini öğrencilerinin yürüyüşlerine katmak üzere yolculuğuna devam etmektedir. Sağlıkla, minnetle…
Türk’ün Bilim Nobeli:
AZİZ SANCAR
10 yaşında bir bilim heveslisinin bu hevesi, dünyanın en iyi bilim insanlarının isimleri arasında vücud bulmuş ve zekasına olan inancı ile sağlam bir iradeyi buluşturarak Türk Milleti’ne müthiş bir gurur yaşatmış milletinin kıymetli evladıdır Prof. Dr. Aziz Sancar.
Aziz Sancar, 1946 yılında Mardin’ de orta gelirli bir çiftçi ailesinin sekiz çocuğundan biri olarak dünyaya gelmiştir. Başarılı bir lise döneminin ardından Kimya Fakültesi’ne girmek istemesine rağmen kardeşlerinin ısrarı üzerine kazandığı İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ ne girmiş ve birincilikle fakülteden mezun olmuştur. Azimli ve idealist bir genç olan Aziz Sancar, iki yıl memleketinde hekimlik yaptıktan sonra NATO-TÜBİTAK bursu ile Amerika’ ya gitmiş, John Hopkins, Teksas ve Yale Üniversitelerinde Biyokimya alanında akademik çalışmalarını yürütmüştür.
Mütevazi ve saygın bir karakteri olan Aziz Sancar, kısa sürede alanı ile ilgili çalışmalarda tanınmaya başlamış ve ABD Ulusal Bilimler Akademisi’ ne seçilen ilk Türk olmuştur. DNA onarımı, hücre dizilimi, kanser tedavisi ve biyolojik saat üzerinde çalışmalarını sürdüren Sancar hoca, 415 bilimsel makale ve 33 kitap yayınlamış ve Türk-Amerikan ilişkilerini geliştirmek amacıyla eşiyle birlikte Aziz&Gwen Sancar Vakfı’nı kurarak ABD’nin Kuzey Carolina eyaletinde “Carolina Türk Evi” isimli bir öğrenci misafirhanesi açmıştır.
2015 yılına gelindiğinde Paul Modric ve Thomas Lindahl gibi iki önemli bilim insanı ile birlikte DNA’ nın onarılması üzerine yaptığı çalışmalardan ötürü Nobel Kimya Ödülü’ nü alamış ve bu ödülü başarıları için kendisinden ilham aldığı ve yol gösterici olarak işaret ettiği Mustafa Kemal Atatürk’ e ithaf etmiştir.
Prof. Dr. Aziz Sancar, bu vatanın en kıymetli değerlerinden biri olarak Amerika’ da, dünya bilimine katkılarını sürdürmektedir. Umutla, sağlıkla..
FATMA NUR HÜKÜM KOÇ
Fizik Yüksek Mühendisi
Tohum Sayı 163 / Bahar 2019