GÜLCAN TEZCAN
“Sanat kuşkusuz sezgilerden de besleniyor ama bu sezgilerimiz bir etkenle harekete geçip tutuşuyor. Dikkatini ilgi görmekten daha çok tutkusunu geliştirmeye yönelten bir sinemacıyı eserinden tanıyorsunuz. Sinema bu açıdan saf süt gibi: Su katıldığını hemen belli ediyor.”
Cihan Aktaş hem fikri kitaplarıyla hem de romanlarıyla toplumun değişim ve dönüşümüne ayna tutan bir düşünce insanı. Edebiyat ve sinema gibi iki disipline ilişkin ortak okumaları ise her iki alanın ilgilileri için ufuk açıcı. Aktaş’ın yakın zamanda çıkan iki kitabı Hatırladığım Filmler ve Hayallerin Ötesi bir edebiyatçının sinemayla olan zihinsel yolculuğunun bir özeti adeta. Sevgili Cihan Aktaş ile sinemayı, edebiyatçı olarak sinema ile kurduğu ilişkiyi ve genç sinemacılara çizdiği yol haritasını konuştuk.
Mimar ve edebiyatçı olarak baktığınızda sinema, düşünce dünyanızda nasıl pencereler açıyor?
Sinema, binlerce yıldan beri sanki bütün ilim ve sanatların bu kurumu icat edecek şekilde gelişerek geleceğe aktığını düşündürüyor bana sevgili Gülcan. Mimarlık, edebiyat ve sinema arasında birbirini besleyen bir etkileşim çok belirgin. Sinemanın icadıyla hiçbir sanat aynı şekilde kalmadı gerçi, tiyatro tereddütlere düştü, resim zaten fotoğraf makinesinin icadıyla kendine yeni yollar aramaya başlamıştı. Edebiyat büyük imtiyazı olan tasvir imkânını yeniden ele almak zorunda kaldı. Sinemanın canlandırma ve özdeşleştirme yeteneği edebiyatçı olarak metinlerimi film sahnelerinin ulaşamadığı bir açıdan kurgulama sorumluluğu yüklüyor bana. Yazar olarak bu arayışın içine doğdum, sinemanın güçlü etkisini dikkate almadan bir romanı, bir öyküyü tasarlayamayacağımı fark etmişimdir hep. Tabii sinema için de edebiyat özellikle kriz anlarının kurtarıcı kaynağı.
Şark’ın Şiiri İran yıllardır sinema ile uğraşanlar dindarlar için önemli bir başucu kitabı oldu. Hatırladığım Filmler ve Hayallerin Ötesi’ni yazarken muradınız neydi?
Şark’ın Şiiri özellikle İran sinemasından öğrendiklerime yönelik erken bir kitap.1985’te eşimin ailesiyle tanışmak için İran’a gittiğimde halkın sinemaya gösterdiği ilgi ve sinemanın da dini bir devrim atmosferinde bulduğu gelişme ortamı zihnimde sorular doğurmuştu. Çünkü aynı dönemde Türkiye’deki İslami kesimler sinema ve fotoğraf konusunda kuşkulu bir yaklaşıma sahipti. Yıllar akıp giderken sinema konusundaki sorularıma aradığım cevapların eseri oldu bu kitap.