SÜMEYYE ERTEKİN
Uzun yıllardır tartışılan herkesin hem fikir olduğu ancak birçok sebepten dolayı uygulamada yetersiz kaldığımız bir mesele “ehliyet ve liyâkat”. Aileden başlayarak aldığı eğitim ve iyi bir çevre ile yetişen her kimse “ehliyetli ve liyâkatli” mi? Ehliyet ve liyâkatli olabilmenin temelini ahlaklı olmakta görüyor birçok kimse. Günümüzde işi ehline verme konusunda ne durumdayız? Önceliklerimiz neler? Ehliyetli ve liyâkatli insanlar yetiştirebiliyor muyuz? Farklı kesimlerden üç isme Prof. Kenan Gürsoy, Sosyolog Abdurrahman Arslan, Araştırmacı yazar Abdullah Yıldız’a “Ehliyet ve Liyâkat”i sorduk.
Bir işin ehliyet ve liyâkat sahibi insanlara verilmesi için öncelik ne olmalı?
Prof. Kenan Gürsoy (Büyükelçi, Diplomat, Akademisyen)
Öncelik, liyâkat ve konu ile ilgili ehliyet kesbetmiş olmanın gözetilmiş olmasıdır. Ancak siz adeta birbirlerini tamamlarcasına iki kavramı da birlikte zikrediyorsunuz. “Ehliyet”, işin konusuna ilişkin bir niteliktir. Ne ile ilgili bir çalışma yapılacak ise, ona uygun bir formasyon, bir yatkınlık ve başarı için bir dinamizm gereklidir. Bunlar, işin oluşturulabilmesi adına vaz geçilmeyecek temelde zorunlu şartlardır. O alanda yetişmemiş, fizik ve psikolojik anlamda hazır olmayan birine işi teslim edemezsiniz. Ayrıca çalışma azmi ve becerisi o şahıs için söz konusu değil ise verim alınması mümkün olmayacaktır.
Fakat “liyâkat”a gelince aranmakta olan özelliğin mânâsı bir az daha öteye doğru bir değerlendirmeyi, hem istihdam eden (iş veren) hem de hizmete talip olan açısından gerekli kılıyor. Bu etik bir çerçeveyi gündeme getirmekle ilgilidir. Zihinsel ve bedensel yetkinlik ve yeterlilik elbette ön şarttır ama liyâkat, söz konusu olan ferdin ahlâken de, işin öngördüğü değer bilincine bizzat sahip olmasıdır.
İnsan, “kendilik” bilincine, sorumluluk seviyesinde “değerlerin” farkındalığına ve hepsinden öte “ahlâki şahsiyet olma endişesine” sahip olmalıdır. O, sadece bir yaratık değil, bir anlam ve değer varlığıdır. Geçekleştirilecek olan işin taşıdığı anlamı fark edip, özümseyebilmeli; ulaşılacak olan başarının erdemini kendisi ve temel bir ahlâklılık adına gözetebilmelidir.
Abdurrahman Arslan (Sosyolog, Yazar)
Ehliyet ve Liyâkat “iş” olarak tanımladığımız şeyin bilgi birikimi ve amel düzeyinde gerekli gördüklerine vakıf olmak şeklinde anlıyorum. Yani burada iş dediğimiz kendini gerçekleştirilebilmesi için kabiliyet ve mantığını yine kendinin belirlediği bir insanda bu görevin yerine getirilmesini istemesidir. Tanımımıza sadık kalarak konuşursak burada insandan işe değil tersine işten insana giden bir süreçten bahsediyoruz. Belirleyici olan bu ise, tayin edilen insan ya da burada tayin edici olan insanın rolü fazla yoktur. Burada esas tayin edici olan “iş”tir. Kabe’nin temizliğini yapan insanı, Resulullah (SAV)’in tekrar aynı işe tayin etmesi gibi.
Ancak bizim burada ayırıcı iki hususa daha değinmemiz lazım. İlki iş dediğimiz şeyin mahiyetiyle ilgilidir; diğeri de her zaman ve her yerde olması gerektiği gibi, İslam’ın temel amacı ve ideali olan “iyi insan” fikridir. İyi insanın başta gelen ölçüsü de ahlaklı olmaktır. Dolayısıyla ehliyet ve liyâkatten bahsederken bu husus birinci dereceden önemli bir etkendir. Bu daha evvela işin kendisinin gerektirdiği ölçüleri dikkate alırken bu arada da ehliyetli olarak görülenler içinde ahlaklı olanın seçimidir. Zira İslam ahlakı adâlete içkindir.