EROL ERDOĞAN
2019 yılının son günlerinde Çin’de ortaya çıkan ve Covid-19 adı verilen hastalık, 2020 yılının ilk aylarından itibaren küresel salgına dönüştü. Korona adlı virüs üzerinden yayılan bu hastalık önce Çin, İran, İtalya’da görüldü, sonra ABD, Almanya, İspanya, Fransa gibi ülkelere yayıldı. Mart 2020’nin sonuna gelindiğinde Covid-19’un olmadığı ülke kalmamıştı. Virüsün yayılımını önlemek için dünya genelinde, hayatı kısıtlayıcı önlemlere başvuruldu. Okullar tatil edildi, kahve ve kütüphane gibi mekânlar başta olmak üzere insanların toplu olduğu yerler kapılarını kapattı, toplantı ve gösteriler ertelendi, camilerde cemaat namazlarına ara verildi. 65 yaş üstünün ve 20 yaş altının sokağa çıkışı ile şehirlerarası seyahatler yasaklandı, insanlar evlerden çıkmamaya özen gösterdi. Bu süreçteki hallerimizi tanımlamak için onlarca kelime kavram kullandık. Salgın günlerinde kullandığımız ve süreci tanımlayan kavramlardan beşine dair kısa bir beyin fırtınası…
TEDBIR – TEVEKKÜL
Kelime ve kavramların kadim anlamlarından kopuşlar yaşadığı günümüzde birbirinden ayırt etmeden art arda telaffuz etmemiz gereken iki hoş kelime; tedbir ve tevekküldür. Tevekkül Allah’ı vekil kabul etmek, tedbir ise O’na vekâleti bırakmak için yapılan hazırlıktır. Bu hazırlık kadim kelamımızda “esbab-a tevessül” olarak ifade edilir. Muvaffakiyet için tüm vesilelerin hakkını vermek demektir. Hasta olmamanın temel esbabı; mevsimine göre yemek ve giyinmek, her türlü kirden ve virüsten uzak durmak; temiz olmak ve temiz yaşamaktır. Salgın dönemlerinde bunlara ilave olarak salgın bölgesinden uzak durmak ve virüslü olma ihtimali olan her şeyle aramıza mesafe koymak gerekir.
SIHHAT
Kaybettiğimizde anlarız sahip olduğumuzun kıymetini. Peygamberimiz Hazreti Muhammed Aleyhisselam “Beş şey gelmeden beş şeyin kıymetini bilin” der, bunlardan biri olarak da hastalık gelmeden sağlığın kıymetini bilmemizi öğütler. Hastalık gelince sağlığın kıymetini herkes bilir, sağlıklı iken sağlığın kıymetini bilmek ise takva hâlidir. Bütün dünyanın korona virüsü karşısında çaresiz kaldığı dönemde herkes “önce sağlık” dedi, ancak salgına alıştıkça yeniden unuttuk sağlıklı olmanın kıymetini. İnsan en çok huzur ister. Huzurun ilk şartı sağlıktır. Sağlık nimettir, her nimet gibi o da kıymeti bilinsin ister, bilinmezse çekip gider. Eskiler “Allah sağlık versin, gerisi kolay” derdi. Tam da öyle, sağlık varsa kalan dertleri çözmek için gücümüz var demektir. Herkes kendi devletine sahip çıksın, çünkü “Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi!”
EV
Salgınla birlikte yeniden keşfetmeyi ar – zuladığımız ancak iyi bir kâşif için şart olan merak, gayret, cehd, sabır, yetinme, mahremiyet gibi hasletleri eksilmiş mo – dern bireyler olarak yeniden keşfetmeye tam muvaffak olamadığımız bedeni – mizin ve ruhumuzun yurdu; ailemizin yuvası; huzurumuzun sebebi. Modern insan evden kaçandır, her şeyi ev dışın – da yapmak isteyendir; dostlarıyla bu – luşmayı ve sohbeti, çay içmeyi, yemek yemeyi, eğlenceyi ve oyunu… Oysa ev bunlar içindir. Eskiler “ev bark” derlerdi, bark aileyi vurgulamak içindir, insan ev ile aile olur. Eve dönüş insanın kendisine dönüşü ile ilgili bir çabadır.