MUKADDER GEMİCİ
Bir röportajında kendisini “İyi bir insan olmaya gayret eden, layıkıyla şükretmekten aciz, fukaradan biri” olarak anlatır. Bunları söyler ama bir sehl-i mümteni ustası olduğunu, güler yüzünü, inceliğini, duruluğunu, zekasını ama en çok da nüktedanlığını gizler. En sıcak gündemi süsün püsün, şöhretin uzağından titiz ve tertemiz bir Türkçe ile takip eder. Sakin durur, az konuşur ama öz konuşur. Tohum’un bu sayısında “Şeker Abi, Şunları Sorsak?” dedik, o da bizi kırmadı. En sevdiği şehri, son gördüğü rüyayı, sevindiklerini, üzüldüklerini, hayat düsturu olan cümleyi anlattı. Şunları Sorsak, Gazeteci Mehmet Şeker’le yolculuğuna devam ediyor.
Peygamber Efendimiz “Bana dünyanızdan üç şey sevdirildi” der. Sizin şu yalan dünyadan sevdiğiniz üç şey nedir?
Okuma-yazmayı tek kalemde sayarsak, seyahat etmek ve dostluk, bana sevdirilenlerin başında gelir.
Bir tarihî âna şâhitlik etme hakkı verilse, hangi olayı tercih ederdiniz?
İstanbul’un fethini de çok merak ediyorum ama her – halde az farkla Selimiye Camii demeliyim. Teme – linden başlayıp açılışına kadar takip etmeyi çok arzu ederim. Orası kalabalık oldu, yer kalmadı derseniz, Süleymaniye Külliyesi de olur.
Hayal bu ya, 19 yaşındaki hâlinizle karşı karşıyasınız, o delikanlıya ne söylerdiniz?
Bu işler, hiç de senin bildiğin gibi değil birader derim. Ancak o anlamaz. Çok beylik, çok klişe bir lâkırdı olarak bakar. Nitekim o yaştayken bana söylendiğinde, öyle bakmıştım.
Neyi yaptığınız için pişmansınız?
O kadar çok ki… Bir tanesini seçip söylemek zor. Fakat her zaman çok şükrediyorum. Zaten hayat böyle bir şey. Eğrisiyle, doğrusuyla. Burada, Karadeniz’de çok kullanılan bir sözün tam yeri: “Öyle de olmayaydı, böyle de olacağı yoğidi.”
Yarın ne olmasını istersiniz?
Güzel bir yağmur yağsa, ne iyi olur.