NECDET SUBAŞI
Bütün bu coğrafyaya yayılan, birbirini takip eden İslamlaşmanın nasıl gerçekleştiğini, bu başka hiçbir yere benzemeyen, o temel Müslümanlık tipolojisinin nasıl oluştuğunu belki bu Anadolu irfanı üzerinden konuşabiliriz. Belli ki bugün imam hatip liselerinin geldiği noktada Anadolu irfanıyla sıkı bir kontak kurması gerekiyor. İmam hatiplilerin sahip olduğu birikimi, yeterlilikleri, yetenekleri ferasetle inşa etmek ve ferasetle ilerletmesi gerekiyor. Bu kompleks falan değil. Buna ihtiyaç duymak, bunun gerçekleştirilmesi için adım atmak çok onurlu bir çalışma. Dolayısıyla geçmişte Anadolu irfanı dediğimiz şeyin hangi bileşenlerle ortaya çıktığını, nasıl bir sosyoloji, psikoloji ve ruh hali yarattığını konuşmak lâzım. İslam dünyasının bugün her tarafın da var olan İslamî toplulukların hepsinde bir Müslümanlık, bir İslami çevre ve çehre var. Ama Anadolu İslamını bütün bunlardan farklı kılanın ne olduğu konusunda biraz kafa yormak lâzım. Yeri gelmişken söyleyeyim Anadolu İslamı kavramı da Türkiye’deki İslami varoluşsal arayışları tökezletmek, o arayışları çökertmek ve manipüle etmek içinde çok kullanıldı. Bu coğrafyada sahiplenmediğimiz takdirde Türk-İslam adı altında Anadolu İslamı adı altında da ümmet kavramı içinde bütünlüklü olarak bir araya gelmiş her şeyi parçalamayı önceleyen bir dil kuruldu.
Oysa ÖNDER’in de benimle aynı şekilde düşündüğünü farz ediyorum bizim burada vurguladığımız şey ayrıştırıcı, milli, ulusalcı bir refleksle oluşturulmuş bir kavram değil. Tam tersine ne oldu da bu coğrafyaya giriş yapanlar, bu coğrafyaya 1071’den itibaren girip daha da ilerleyerek Balkanlara kadar giden bir nüfus alanı, nasıl bir tutarlılık zemini yarattı? İslamlaşmanın önünü nasıl açtı? Buna bakmak gerekiyor. İslam’ın her şeye sirayet etmesi, gündelik hayatın her noktasında kendini hissettirmesi, dile, bedene, düşünceye ve eyleme bir şekilde nüfuz etmesi bunlar çok onur duyulacak şeyler. Bugün oturup belki de sosyal bilim üzerine akademisyenlerin bu sirayet etme sürecinin nasıl gerçekleştiğini masaya yatırmaları gerekiyor. Bir yandan Allah’la arasını düzgün, tutarlı tutmak çabası içerisinde olan bir topluluk, bir ümmet, bir yandan dini toplum içerisinde yabancı ve iğreti kılmayan, onu hayatın gerçeklikleriyle bütünleştirmeyi başarmış bir dil nasıl kurulmuş? Bir yandan da gerektiğinde onu geliştirmeyi, o yorumlamalara yeni katkılar sunmayı ama her durumda her katkıda Allah’a daha da yakın olmayı amaçlamış bir bakış açısı nasıl oluşmuş? Bu, bugün ne yazık ki önemli ölçüde sarsılmış durumda. Bugün bilgilerimizin bizi Allah’a mı yaklaştırdığı yoksa O’nunla aramıza derin uçurumlar mı açtığı konusu gerçekten tartışmaya açık bir noktadır. İmam hatiplerin onur duyulacak, şeref duyulacak bir geçmişi ve bugün ortaya koyduğu bir bakiye var. Ben de bir imam hatipli olarak 1970’lerin ortasında imam hatip lisesine yazılmış bir kardeşiniz olarak nerden nereye geldiğimizi bugün üretilmiş ortaya konulmuş katkılarla nasıl devasa bir hizmet alanı üretildiğini biliyorum. Ancak karmaşık bir süreçten geçiyoruz.
“Bir yandan Allah’la arasını düzgün, tutarlı tutmak çabası içerisinde olan bir topluluk, bir ümmet, bir yandan dini toplum içerisinde yabancı ve iğreti kılmayan, onu hayatın gerçeklikleriyle bütünleştirmeyi başarmış bir dil nasıl kurulmuş? Bir yandan da gerektiğinde onu geliştirmeyi, o yorumlamalara yeni katkılar sunmayı ama her durumda her katkıda Allah’a daha da yakın olmayı amaçlamış bir bakış açısı nasıl oluşmuş? Bu, bugün ne yazık ki önemli ölçüde sarsılmış durumda.”