GÜLCAN TEZCAN
Uzun yıllar boyunca İslamî yayıncılığın en önemli meselelerinden biri Ayasofya Camii oldu. İslâmî dergilerin hemen tamamında Ayasofya bir kimlik meselesi olarak ele alındı, kapak konusu yapılarak sıklıkla gündemde tutuldu. 1950’lerden itibaren Müslüman gençliğin fikri dünyasını şekillendiren yayınlarda Ayasofya’nın neden bu kadar geniş yer tuttuğunu, dünün kızılelması Ayasofya açıldıktan sonra yeni nesillerin kızılelmasının ne olması gerektiğini Pınar Yayınları ve Umran Dergisi’nin yayın yönetmeni Cevat Özkaya ile konuştuk.
Ayasofya ruh ve gönül dünyamızda nasıl bir anlam ifade ediyor?
İstanbul’a geldiğimde 1971’in sonları, 72 başıydı. Ayasofya o dönem hem kültürel hem siyasi hayatımızın merkezindeydi. O dönem genel anlamda sağ dediğimiz Müslüman kesim herhangi bir miting yapmasın ki orada Ayasofya’dan bir biçimde bahsedilmemiş olsun. Ayasofya sadece bir mabed olarak algılanmadı bizim dünyamızda. O dönemin laik kesimdeki insanları ‘Ne yani cami mi yok diğer camileri doldurdunuz da mı Ayasofya’yı talep ediyorsunuz’ gibi şeyler söylediğinde mevzuyu asla bizim gördüğümüz gibi görmediklerini anlıyorduk. Kiliseydi, fethedildi ve 500 sene cami olarak kullanıldı. Hatta öyle ki Osmanlı sultanlarının önemli toplantılar ve özel günleri ihya etmek için Sultanahmet ve Süleymaniye Camii’nden ziyade Ayasofya’ya gittiği biliniyor.
Bizim gençliğimizin kızıl elması Ayasofya’ydı. Şimdiki gençlerin kızılelması ne olmalı?
Hz. Ali’nin bir sözünden bahsedilir. Hz. Ali’nin sözüyse eyvallah, yok onun sözü değil ise kelamı kibar olarak son derece ciddi bir sözdür. “İnsanlar ya müminler olarak kardeşlerinizdir ya Hz. Adem’in çocukları olarak türdeşinizdir” diyor. Bugün Müslüman insanların kızılelması hepimizin kızılelması Adem’in çocuklarına doğru düzgün ve onların anlayabileceği dilde ve lisanda bir şey söylemektir. Bunu söyleyemediğiniz zaman arkaik kalırsınız. Bizim dönemimizde insanların zihnini bu kadar meşgul edecek bir iklim yoktu. Şimdi bin yerden uyaran alan insan topluluğu ve genç insanlar var. Bu uyaranları alan insanlara daha özgün bir uyaran gönderebilecek pozisyonda olsanız son derece zeki, son derece cevval bana kalırsa adalet duyguları da var olan bu genç insanların bundan ciddi anlamda etkileneceklerini düşünüyorum. Sadece genç insanların değil diğer insanların da etkileneceğini kabul etmemiz lâzım. Dolayısıyla bu iletişim bize büyük imkânlar sağladığı gibi büyük sorumluluklar da yüklemiştir. Artık şurada yaptığımız bir konuşma siz bunu İngilizce’ye çevirip paylaştığınız zaman Çin’den Şili’ye kadar devam eden bir iklimde dinlenebilecek bir konuşma haline gelir eğer bunu isterseniz. Bunu 50 sene önce yapma imkânınız yoktu. Bugün var. O zaman konuşma yaparken İstanbul’daki bir insana, Türkiye sınırları içerisindeki bir insana değil ayetlerin söylediği gibi Eyyühennas insanlığa yapılan bir konuşmayı ortaya koymak lâzım. Bu da entelektüel birikim, entelektüel gayret ve entelektüel bir çap isteyen bir şeydir. Dolayısıyla bugünkü kızılelma belki yarınki kızılelma da bu olacaktır. Çünkü Garaudy’nin çok güzel bir sözü var: diyor ki “Gelenek ihmal edilmeyecek bir şeydir. Ancak geleneği günümüze motamot taşıdığınız zaman bu sıkıntılı bir iştir. Taşınamaz. Aslolan bir yer bir yerde bir ateş yanmıştır. Bu ateşin çölünü, çöpünü alıp buraya taşımak hamallık yapmanın ötesinde bir şey değildir. Ama buradan közü alıp burada yeni bir ateş tutuşturmak gerekir.” Gelenek işte budur bir zincirle bağlanmış olmak… Dolayısıyla geleceğimizi tayin edecek olan da budur diye düşünüyorum. Onun için genç insanlara tavsiyeler vermek yerine bu meselede bir şeyler yapmak isteyenler İslam’ın bakış açısıyla bugünü anlamlandıracak bir gayret içine girmeliler.
Bugün Müslüman insanların kızılelması hepimizin kızılelması Adem’in çocuklarına doğru düzgün ve onların anlayabileceği dilde ve lisanda bir şey söylemektir. Bunu söyleyemediğiniz zaman arkaik kalırsınız. Bizim dönemimizde insanların zihnini bu kadar meşgul edecek bir iklim yoktu. Şimdi bin yerden uyaran alan insan topluluğu ve genç insanlar var.