EMİNE DOLMACI
Ayasofya Camii, 1991 yılında ibadete açıldığında imamlığını yapan Mahmut Toptaş, o günlerde ciddi kavga vermiş bir isim. Vaazında, “Bizi Avrupa Topluluğuna almıyorlar, at bağladıkları yere lâyık görüyorlar” dediği için görevden alınmış. Mahmut Toptaş’ın oradaki görevi bu konuşmalardan dolayı kısa sürdü ancak hem vaazlarında, hem üniversite öğrencilerine sohbetlerinde hem de yazılarında doğruyu söylemekten vazgeçmedi. Şimdi de, “Kuran’ın içerde okunmasına izin veren zihniyet, dışarda uygulanmasına geçit vermiyor. Asıl odur bizim istediğimiz, Kuran’a özgürlük” diyor. Toptaş ile Ayasofya’nın açılışı, o dönemde yaşananlar ve günümüzdeki değişimi konuştuk.
Ayasofya, İslam dünyası ve Hristiyanlar için neden önemli?
Dünyada bazı tarihi eserlerin ilk olanları çok değerlidir. Çünkü ilk olanlar daha sonra gelenlere örneklik yapıyor. Bu tarihi eserlerde, şiirde, yazıda, her şeyde böyledir. Onun için insanlar arasında en değerli olanlar peygamberlerdir. Çünkü ilk insan peygamberdir. Ayasofya Camii de ilklerdendir. Diğer sebeplerine gelince; Ayasofya, üzerinde secde ettiğimiz yerdir, bir de hilalin haça galip geldiği yer olmasıdır. Onlar, Türkiye’de hükümleri geçmeye başlayınca niye başka bir camiyi değil de Ayasofya’yı müze yaptılar? Alman’ın, İngiliz’in, Yunan’ın, Amerikalının ne işi var benim Ayasofya’mda. Benim bir binam var, dört yüz yıl namaz kılmışım. Geliyor, “Ben camilikten çıkaracağım müze yapacağım” diyor. Şimdi de biz cami yapınca bütün o devletler ayaklanıyor. Demek ki, bunu hilal-haç kavgası olarak görüyorlar.
Ayasofya Camii’nin 1934’te müzeye çevrilmesinden 57 yıl sonra imam hatip olarak görevlendirilen ve cemaatle namaz kıldıran ilk kişi sizsiniz. O günü anlatabilir misiniz?
Yok, benden önce de namaz kılındı. Demirel, Erbakan ve Türkeş’in desteğiyle bir hükümet kurmuştu. O hükümet döneminde darbe öncesi kısa bir süre açıldı, darbeden sonra da kapandı. Ama açılış ve kapanışlarda hiç yazışma yoktur. Diyanet telefon eder İstanbul Müftülüğüne, “Ayasofya’yı açın” der. Demirel döneminde böyle olmuştur, benim göreve başladığım dönemde de böyle. O zaman Turgut Özal iktidarda idi, Diyanet’e ilgili bakan telefon ediyor. Başkan, İstanbul Müftülüğünü arıyor. O da Eminönü Müftüsüne telefon ediyor. Müftü efendi ise bana resmi bir yazı yazarak “Görevine başla” diyemiyor. Telefon ediyor ve diyor ki, “Pazar günü Ayasofya’da öğle namazını kıldıracaksın.”