İHSAN FAZLIOĞLU
Siz bugün tıp fakültesine gittiğiniz zaman mevcut tıbbı okursunuz. Şimdi şunu karıştırmayalım, tıbbın geçmişiyle geçmişteki tıp farklıdır. Mezopotamya tıbbı, İbni Sina tıbbı geçmişte kalmıştır. Ama bir de tıbbın geçmişi var. Siz günümüz tıbbını bugünkü haliyle ancak o geçmiş birikimin uzantısı olarak elde edebilirsiniz. Diyelim ki Yunan matematiği ya da İslam matematiği olmazsa bugünkü matematik olmaz. Ama bugünkü matematik de tamamen geçmişteki matematiğe eşit değildir. Yani bir matematiğin tarihi var, bir de tarihteki matematik var. Ama sosyal bilimler öyle değil. Sosyal bilimler tarihiyle birlikte gidiyor. Devlet teorisini çalıştığınız zaman Aristotales’in devlet teorisi, İbn Haldun’un devlet teorisi, Marx’ın devlet teorisi karşınıza çıkar. Sosyal bilimlerde üretilen teoriler o sosyal bilimlerin bir parçası haline geliyor. Dolayısıyla onların hepsini istiab etmeniz lâzım. Diğer türlü nüfuz edemiyorsunuz. Sosyal bilimler toplumun, anlam değer dünyasının cisimleşmiş hali demek. İradenin ve ihtiyarın ontolojisidir aslında beşeri ve toplum bilimleri. Bu açıdan toplum bilimlerinde tüm teoriler o gerçekliğin bir parçası haline dönüştüğünden siz o gerçeklikle muhatap olduğunuzda onların hepsini bilmeniz lazım. Ama matematikle muhatap olduğunuzda Mezopotamya matematiği bugünkü matematiksel gerçekliğin bir parçası değil. Sosyal bilimler öyle değil. Biz İbn Halduncu ya da Karl Marxcı terimleri dönüştürerek kullanabiliyoruz. O açıdan sosyal bilimler büyük bir birikim istiyor. Dolayısıyla sosyal bilimlerde bizim basiretimizin ve ferasetimizin olabilmesi için o birikimle ciddi biçimde muhatap olmamız lâzım. Zaten bizim bir sıkıntımızda bu.
- ARTIK KAFAMIZI KORUMAKTAN KAFAMIZI KULLANMAYA GEÇELİM
Biz tarihteki İbni Sina’yı anlatıyoruz ama İbni Sina’yı bugün herhangi bir teorimizin bakışı kılamıyoruz. Bu sadece felsefede değil fıkıhta da böyle. Şimdi bazıları mezhepleri eleştiriyor. Mezhep demek aslında teorik pozisyon demektir. Problem bunların güncellenememesi. Biz hâlâ onların tarihsel anlatımlarıyla iş görüyoruz. Herhangi bir olguya, olaya bakarken bizim bir duruşumuz, bir pozisyonumuz, bir yorum tarzımız olmayacak mı bu yöntemimizde? İşte bu zaten senin mezhebin. Mezheplerden arınmak demek, teorik düşünceden arınmak demektir. Çok tehlikeli o.
“Arapça’da ced, cedid kelimesinden gelir. Bir insanın dede olması için torununun olması lazım. Yenilenmeyen kadim olmaz zaten. Dolayısıyla biz içinde yaşadığımız durumu idrak etmeden geçmişi de anlayamayız zaten.”